Peygamberimiz

Huneyn Savaşı

Huneyn Savaşı

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Nübüvveti ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Nübüvveti başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Nübüvveti ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Huneyn Savaşı ne zaman ve kimlerle yapıldı? Huneyn Savaşı’nın nedenleri ve sonuçları nelerdir? Müslümanların en fazla ganimet kazandığı savaş: Huneyn Savaşı’nın kısaca tarihi…

Huneyn Savaşı, Arabistan yarımadasındaki putları temizlemek isteyen Müslümanlar ile putperest Hevâzin kabîlesi içinde 630 senesinde gerçekleşti.

HUNEYN SAVAŞI’NIN SEBEBİ

Allâh Resûlü, Mekke’nin fethinden sonra sâdece Kâbe’deki putları yıkmakla kalmamış, civardakileri de yok etmek için mücâhit gruplar tertipleyip şirkin o cansız taşlarını harâb etmeye göndermişti. Yâni bir tevhîd temizliği başlatmıştı.[1]

HUNEYN SAVAŞI KİMLERLE YAPILDI?

Lakin bu durumu, Huneyn’de yaşayan Hevâzin kabîlesi ile Tâif’te meskûn Benî Sakîf hazmedemediler. Müslümanların üzerine hücûm etmeye karar verdiler. Bunun için büyük bir ordu hazırladılar. Bir ölüm-kalım harbine çıkmışçasına her şeylerini berâberle­rine aldılar.[2]

Onların bu hareketlerini öğrenen Allâh Resûlü de kendi ordusuna Mekke’den iki bin kişi daha katarak üzerlerine yürüdü. Ne hikmetli bir tecellîdir ki, orduda senelerca şirk adına Müslümanlarla savaşmış ve onlara bin bir sıkıntı çektirmiş bulunan Ebû Süfyân da vardı. Şimdi ise İslâm saflarının gâlibiyeti için çarpışacaktı. Hattâ Mekkeli seksen kadar müşrik de orduya iştirâk etmişti.[3]

MÜSLÜMANLARIN KAPILDIĞI GURUR

İslâm ordusu her bakımdan müthişdi. Göz kamaştırıcı bir ihtişamla Huneyn’e doğru ilerliyordu. Herkes, şimdiye dek böyle techîzat ve teşkîlâtlı kalabalık bir ordunun Arabistan’da görülmediğini düşünüyordu. Bu durum, ashâb-ı kirâm hazarâtının gönlünü bir an gurûra sevk edip:

“Böyle bir ordu aslâ yenilmez!” diyerek düşmanı küçümsemelerine ve maddî güce rağbetle gâlibiyete mutlak gözüyle bakmalarına yol açtı. İşte bu bir anlık gurur ve ucub, Müslümanların ilâhî imtihâna tâbî tutulmalarına se­bebiyet verdi:

İslâm ordusunun öncü kuvvetleri, Huneyn’e girilen dar yollarda kendilerinden emîn bir biçimde ilerlerken, sabahın alacakaranlığında âniden pusuya düşürüldüler. Büyük bir panik zuhûr etti. Müslümanlar, üzerlerine yağmur gibi yağan oklar karşısında durakladı­lar. İslâm ordusunda, tereddüt ve telâş dolu bir dağınıklık ve bozulma başgösterdi. Bu, arkadan gelenlere de sirâyet edince, Müslüman safları çözülüp geriledi. Hevâzin ve Sakîf kabîleleri de onları tâkibe koyuldu.

Ayrıca Bakınız.  Varlığın Sebebi

 
Huneyn vadisi

O dehşetli hengâmede yerinden ayrılmayan, sürekli olarak olarak düşmanın üzerine yürü­yen ve bindiği hayvanı dâimâ ileri sürerek kendisini düşmanın ortasına atan yalnız Allâh Resûlü oldu. O gün Resûlullâh, eşsiz bir cesâret ve dâsitânî bir şecaat nümûnesi sergiledi. Hattâ amcası Hazret-i Abbâs ve Ebû Süfyân bin Hâris, O’nun mübârek cânının tehlikeye düşmemesi için hayvanının dizginini tutmuşlar, daha fazla ilerlemesine mânî olmaya çalı­şıyorlardı.[4]

Diğer taraftan, İslâm ordusunun karışıklığı devâm ediyordu. Aralarında:

“−Bugün sihir bozuldu.” diye feryâd edenlerden:

“−Bu bozgunluğun arkası denize kadar alınamaz!” diyenlere kadar bir çok ye’se kapılanlar vardı. Mekkelilerden bâzılarının içinden da:

“−Hazret-i Peygamber öldü. Araplar eski dinlerine dönecekler!” diye şâyialar duyu­luyordu.

ALLAH’IN RESULÜ BURADA!

Oysa Hazret-i Peygamber, sağ idi ve düşmana mukâ­vemet göstererek hayvanının üzerinde dimdik durmaktaydı. Allâh’a tevekkül ve teslîmi­yet hâlinde ashâbına sesleniyordu:

“–Ey Ensâr! Ey Muhâcirler! Ey Allâh’ın kulları! Buraya geliniz! Ben Allâh’ın kulu ve peygamberiyim!..”

Sonra gür sesli olan amcası Hazret-i Abbâs’a işâret buyurarak, İslâm ordu­suna seslenmeye devâm etmesini istediler. Hazret-i Abbâs da yüksek sesle:

“–Ey Akabe’de bey’at edenler! Ey Rıdvân ağacı altında söz verenler! (Koşunuz), Allâh’ın Resûlü burada!..” diyerek seslenmeye başladı.

Bu dâveti duyan sahâbe; لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ diyerek Allâh Resûlü’nün yanına koştu. Böylelikle esen bir rüzgârla dağılan kelebeklerin, tekrar büyük bir câzibeyle nûrun etrâfına koşmalarına benzer bir gayretle Varlık Nûru’nun yanında saf tutmaya başlayan mü’min gönüller, içine düştük­leri korkudan sıyrılarak huzur ve sükûnete erdi. Yavaş yavaş Allâh’ın lutfuyla bütün İslâm safları derlenip toparlandı. Bundan sonra Allâh Resûlü, ellerini yüce dergâha açıp:

“Allâh’ım! Bana olan zafer vaadini ihsân buyur!” niyâzında bulundu.

Tıpkı Bedir Harbi’ndeki gibi yerden mübârek elleriyle bir avuç toprak alarak düşman saflarına doğru attı ve ashâb-ı güzîne:

Ayrıca Bakınız.  Hz. Ali'nin (r.a.) Sözleri

“–Haydi şimdi sıdk u sadâkatle hücûm ediniz!” buyurdu. (Müslim, Cihâd, 76-81; Ahmed, III, 157, V, 286; İbn-i Hişâm, IV, 72; Vâkıdî, III, 897-899)

HUNEYN SAVAŞI SONUÇLARI

Bu defâ İslâm ordusu, harbe yeni başlarcasına bir hızla müşriklerin üzerine saldırdı. Yaptıkları şiddetli hücûm ve hamlelerle kısa bir sürede düşmanı perişan edip hüsrâna uğ­rattılar. Sâdece dört şehît verilmiş, buna mukâbil müşriklerden yetmiş yaşamını kaybettirülmüştü. Düşman öyle mağlûb edilmişti ki, onların harp meydanına getirdikleri her şey Müslüman­lara kalmıştı. Ele geçen ganîmetin hadd ü hesâbı yoktu.[5]

Şüphesiz ki bu hâl, yüce Allâh’ın mü’minlere nasîb buyurduğu büyük bir lutfu ve ik­râmı idi. Çünkü onlar, ilk etapta yenilmiş durumda iken netîcede Hazret-i Peygamber’in şecaat, cesâret, îtidal ve Cenâb-ı Hakk’a gönülden ilticâ ve niyâzıyla zafere nâil olmuşlardı. Allâh Teâlâ bu hakîkati Kur’ân-ı Kerîm’inde şöyle beyân etmektedir:

“And olsun ki Allâh, bir çok yerde (harp meydanlarında) ve Huneyn Muhârebesi’nde size yardım etti. Hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezîmete uğra­maktan kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün alanıne rağmen size dar gelmişti. Sonunda ge­risin geri dönmüştünüz. Sonra Allâh, Rasûlü ile mü’minler üzerine sekînetini indirdi; sizin görmediğiniz ordular (melekler) gönderdi de kâfirlere azâb eyledi. İşte bu, o kâfirlerin cezâsıdır.” (et-Tevbe, 25-26)

Nitekim o gün müşrik saflarında olup da sonradan îmân edenler, Allâh Teâlâ’nın mü’minlere olan bu yardımını ifâde sadedinde, kendilerine, o âna kadar hiç görmedikleri kimselerin hücumda bulunduklarını hayretle îtirâf etmişlerdir.[6]

Mağlûb olan Hevâzin ordularından bir kısmı Tâif’e, bir kısmı Nahle’ye gitti, bir kısmı da Evtâs’ta ordugâh kurdu.[7]

Huneyn Harbi’ni kazanan Allâh Resûlü, kaçan düşman­ların tâkibini emir buyurarak, esir ve ganîmetleri de Cîrâne’ye sevk ettirdi. Ardından, yapılan harekâtı tamamlamak üzere Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin amcası Ebû Âmir’in kumandasında bir kuvveti, Evtâs Vâdisi’ne gönderirken, kendileri de İslâm ordusuyla bir­likte Tâif’e yöneldiler.

Ayrıca Bakınız.  Hz. Ümame (r.a.) Kimdir?

Dipnotlar:

[1] Vâkıdî, III, 873. Hâlid bin Velîd, Uzzâ putunu yıkıp Mekke’ye dönünce, Resûlullâh, onu 350 kişilik bir askerî birliğin başında, Allâh’a îmâna dâvet etmek üzere Benî Cezîme Kabîlesi’ne gönderdi. Hazret-i Hâlid, bu harekâtta bir yanlışlık neticesi otuz kişiyi öldürdü. Haber, Resûlullâh’a ulaşınca, Âlemlerin Efendisi çok mahzûn oldu. Ellerini semâya kaldırıp iki kere: “–Allâh’ım! Halid’in yaptığı şeyden berî (uzak) olduğumu Sana arz ederim!” diyerek Allâh’a sığındı. Hazret-i Ali’yi mühim miktarda para ile Benî Cezîme kabîlesine göndererek katledilen kimselerin diyetlerini ödetti. Hazret-i Ali, ganimet olarak alınmış ve zâyî edilmiş bütün malları, köpek yalaklarına varıncaya kadar, tazmîn etti. Artan parayı da fazladan olabilecek zararlar için Benî Cezîme kabîlesine bıraktı. Ali, geri dönüp yaptıklarını Allâh Resûlü’ne anlattığında Rahmeten li’l-âlemîn olan Efendimiz: “–Çok iyi yaptın, isâbet etmişsin!” buyurdu. (Buhârî, Meğâzî, 58, Ahkâm 35; Nesâî, Âdâbu’l-Kudât, 16; İbn-i Hişâm, IV, 53-57; Vâkıdî, III, 875-884) Bu hâdise Resûlullâh’ın sâhip olduğu engin şefkat ve merhametin ufkunu göstermekte ve O’nun, Hâlık’ın nazarı ile mahlûkâta bakış tarzını sergilemektedir. Kırılan köpek yalakları dahî tazmîn edilerek hayvanların haklarına da riâyet edilmesi, bizler için ne zirve bir örnektir. [2] İbn-i Hişâm, IV, 65; İbn-i Sa’d, II, 150. [3] İbn-i Hişâm, IV, 68; Vâkıdî, III, 890. [4] Müslim, Cihâd, 76. [5] İbn-i Hişâm, IV, 79. [6] Ahmed, V, 286; Heysemî, VI, 182-183; İbn-i Hişâm, IV, 79. [7] İbn-i Hişâm, IV, 84.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları

 

HUNEYN SAVAŞI’NDAN ÇIKARILACAK DERSLER

Huneyn Savaşı’ndan Çıkarılacak Dersler

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Huneyn Savaşı’ndan Çıkarılacak Dersler

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın