Asr Suresi Arapça Türkçe okunuşu ve anlamı | Asr Suresi fazileti
Asr Suresi Arapça Türkçe okunuşu ve anlamı | Asr Suresi fazileti, Sureler ve ayetler bölümümüzde bu kez Asr Suresi Arapça Türkçe okunuşu ve anlamı | Asr Suresi fazileti başlığı altında bilgiler vermeye çalıştık, Asr Suresi Arapça Türkçe okunuşu ve anlamı | Asr Suresi fazileti ile alakalı tüm detaylar yazımızda..
Asr Suresi Arapça Türkçe okunuşu ve anlamı | Asr Suresi fazileti
Asr Suresinden sonra ise Adiyet suresi Mekke’de inmiştir. Lakin bazı kaynaklarda Medine’de indiğine dair açıklamalar da bulunulmaktadır. Asr kelimesi ”asır” kelimesinden gelen bir kelimedir. Asr Suresi içinde sözü edilen konulardan birisi insanı ebedi hüsrandan kurtaracak yollar gösterildiği suredir. Ayrıca Ashâb-ı kirâmdan iki birinin bu sureyi okumadan ve selam vermeden birbirlerinden ayrılmadıklarını da söylenmektedir.
Asr Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu çoğu bireyler aracılığıyla araştırma konusu olmuştur. Mekke zamanında inen Asr suresi sonrası Adiyet suresi inmiştir. Öncesinde inen sure ise İnşirah suresi inmiştir. Asr Suresindeki Asr kelimesi bir çok mana barındırmaktadır. Mutlak zaman içinde bulunan zaman, bir neslin yahut bir hükümdarın yaşadıkları zaman, bir dinin yaşadığı dönem şeklinde farklı manalarda kullanılmaktadır. Asr Suresi dinlemek, okumak ve ezberlemek isteyen bireyler için aşağıda tüm bilgiler siz değerli okurlarımıza verilmiştir.
Asr Suresi Arapça Okunuşu
Asr Suresi Türkçe Okunuşu
1.Vel asr
2.İnnel insane le fi husr
3.İllellezıne amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr
Asr Suresi Türkçe Anlamı
1, 2.Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir.
3.Lakin, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).
Asr Suresi Konusu
Sûrede insanı ebedî hüsrandan kurtaracak yollar gösterilmektedir.
Asr Suresi Fazileti
Ashâb-ı kirâmdan iki birinin karşı karşıya geldikları zaman biri diğerine Asr sûresini okumadan ve ardından selâm vermeden ayrılmadıkları rivayet edilir (Beyhak^, Şu‘abü’l-îmân, Nuruosmaniye Ktp., nr. 1125, III, vr. 174b).
Asr Suresi Tefsiri
Asr (asır) kelimesi isim olarak “mutlak zaman, içinde bulunulan zaman, karn (80 yahut 100 yıllık zaman dilimi), gece, sabah, akşam, ikindi vakti, ikindi namazı, bir neslin yahut bir hükümdarın, bir peygamberin yaşadığı zaman dilimi, bir dinin meydana geldiği dönem” gibi mânalarda kullanılır. Müfessirler burada zikredilen asr kelimesini ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed’in asrı ve âhir zaman gibi farklı şekillerde tefsir etmişlerdir. Bize göre bunlar içinde sûrenin içeriğine ve mesajına en uygun düşeni “mutlak zaman” anlamıdır. Buna göre sûrenin başında zamana yemin edilerek onun insan yaşamındaki yerine ve önemine dikkat çekilmiştir. Çünkü zaman Allah Teâlâ’nın yaratma, yönetme, yok etme, rızık verme, alçaltma, yüceltme gibi kendi varlığını ve sonsuz kudretini gösteren fiillerinin tecelli ettiği bir varlık şartı olması yanında, insan yönünden da yaşamını içinde geçirdiği ve her türlü eylemlerini gerçekleştirebildiği bir imkân ve fırsatlar alanıdır. Yüce Allah böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkân üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekmiş; onu iyi değerlendirmeyen insanın sonunun, 2. âyetteki deyimiyle “hüsran” (ziyan) bulunacağını hatırlatmıştır. Burada “ziyan”la âhiret azabı kastedilmiştir. Çünkü zamanı ve ömrü boşa geçirmiş insan için en büyük ziyan odur (bk. İbn Âşûr, XXX, 531). Sûrede bu ziyandan fakat şu dört detaya sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir:Asr (asır) kelimesi isim olarak “mutlak zaman, içinde bulunulan zaman, karn (80 yahut 100 yıllık zaman dilimi), gece, sabah, akşam, ikindi vakti, ikindi namazı, bir neslin yahut bir hükümdarın, bir peygamberin yaşadığı zaman dilimi, bir dinin meydana geldiği dönem” gibi mânalarda kullanılır. Müfessirler burada zikredilen asr kelimesini ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed’in asrı ve âhir zaman gibi farklı şekillerde tefsir etmişlerdir. Bize göre bunlar içinde sûrenin içeriğine ve mesajına en uygun düşeni “mutlak zaman” anlamıdır. Buna göre sûrenin başında zamana yemin edilerek onun insan yaşamındaki yerine ve önemine dikkat çekilmiştir. Çünkü zaman Allah Teâlâ’nın yaratma, yönetme, yok etme, rızık verme, alçaltma, yüceltme gibi kendi varlığını ve sonsuz kudretini gösteren fiillerinin tecelli ettiği bir varlık şartı olması yanında, insan yönünden da yaşamını içinde geçirdiği ve her türlü eylemlerini gerçekleştirebildiği bir imkân ve fırsatlar alanıdır. Yüce Allah böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkân üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekmiş; onu iyi değerlendirmeyen insanın sonunun, 2. âyetteki deyimiyle “hüsran” (ziyan) bulunacağını hatırlatmıştır. Burada “ziyan”la âhiret azabı kastedilmiştir. Çünkü zamanı ve ömrü boşa geçirmiş insan için en büyük ziyan odur (bk. İbn Âşûr, XXX, 531). Sûrede bu ziyandan fakat şu dört detaya sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir:
a) Samimi bir biçimde iman etmek (iman ile ilgili bk. Bakara 2/256; Nisâ 4/136-137);
b) İyi işler yapmak, yani din, akıl ve vicdanın emrettiklerini yerine getirmek, yasakladıklarından kaçınmak;
c) Hakkı tavsiye etmek;
d) Sabrı tavsiye etmek.
İkinci şıktaki “iyi işler”in içinde hakkı ve sabrı tavsiye etmek de mevcuttur; fakat bunlar, hem bireyin erdemini ve hemcinslerine karşı sorumluluk bilincini yansıttığı hem de bireyi aşarak toplumsal yararlar doğurduğu için önemi bundan dolayı bunun bunun yanında zikredilmiştir (hak için bk. Bakara 2/42; sabır için bk. Bakara 2/45). Hakkı ve sabrı tavsiye buyruğunda, bu görevlere birinin ilk kez kendisinin uyması gerektiği anlamının da olduğu şüphesizdur. Bu husus, her akıl ve iz‘an sahibi aracılığıyla basit bir şekilde anlaşılıp benimsenecek kadar açık olduğu için âyette bunun özellikle belirtilmesine gerek görülmediği anlaşılmaktadır.
Âyetteki hakkı ve sabrı tavsiye, eğitimin önemine ve mahiyetinin nasıl olması, amacının ne olması gerektiğine de ışık tutmaktadır. Çünkü her eğitim faaliyeti sonuçta bir tavsiye yani nasihat ve irşaddır. Doğru bir eğitim faaliyetinin amacı ise insanlara inançta, bilgide ve ahlâkta hakkı yani gerçeği ve doğruyu aktarmak; bunun yanında yaşamın çeşitli şartları, maddî ve mânevî zorluklar, saptırıcı duygular, hata ve suç nedenleri karşısında da insana sabır ve dayanıklılık aşılamaktır. Hakkı ve sabrı tavsiye, toplumsal hayat ve birlikte yaşamanın getirdiği bütün ahlâkî görevleri içine alan geniş kapsamlı bir görevdir. Hakkın zıtı bâtıldır; bâtıl ise inanç ve bilgide asılsızlık ve yanlışlığı, ahlâkta kötülüğü içine alan bir kavramdır. Ayrıca hak, adaletle de yakında zamandan ilişkilidir. Bu açıdan âyette bireylerin âdil olmaları ve adalet düzeninin, yani herkesin hakkına razı olduğu ve herkesin hakkının korunduğu bir toplumsal düzenin kurulmasına katkıda bulunmaları gerektiği de anlatılmaktadır. Sonuçta kul, sûrede sıralanan dört ilkeden iman ve sâlih amel aracılığıyla Allah’ın hakkını, hakkı ve sabrı tavsiye ile de kulların hakkını ödemiş olur.
Görüldüğü gibi Asr sûresi en kısa sûrelerinden biri olmakla birlikte Kur’ân-ı Kerîm’deki bütün dinî ve ahlâkî yükümlülüklerin, öğütlerin özü sayılmaya değer bir anlam zenginliğine sahiptir. Bu nedenle İmam Şâfiî’nin sûre ile ilgili, “Şayet Kur’an’da başka bir şey nâzil olmasaydı, şu pek kısa sûre bile insanlara yeterdi. Bu sûre Kur’an’ın bütün ilimlerini kucaklıyor” dediği nakledilmiştir (bk. İbn Kesîr, VIII, 499; Muhammed Eroğlu, “Asr Sûresi”, DİA, III, 502).
Mehmet Âkif Ersoy’un deyişiyle:
Hâlikin nâ-mütenâhî adı var en başı Hak
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak
Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken
Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden?
Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh
Başta îmân-ı hakîkî geliyor sonra salâh
Sonra hak sonra sebât: İşte kuzum insanlık
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık
(Safahât, İstanbul 1944, s. 419).