Sureler ve Ayetler

Kamer Suresi Okunuşu Ve Anlamı: Türkçe Tefsiri, Arapça Yazılışı, Fazileti, Diyanet Meali

Ayetel Kürsi duasını okumak için Ayetel Kürsi linkine tıklayabilirsiniz.

İndirildiği olaya bakılınca surenin anlamı ile ilgili bir yoruma ulaşılması olabilecek olmaktadır. Bu bağlamda kamer, ay anlamı taşıyan bir terim olarak ifade edilmektedir. Kamer Suresi, Kur’an-ı Kerim sıralamasına göre 54. Sırada bulunan bir suredir. Kitapta Kamer’den önce Necm Suresi, sonra ise Rahman Suresi’ne yer verilmektedir.

Kamer Suresi, Mekke devrinde nüzul eden sureler içinde sayılmaktadır. Aynı zamanda Kamer Suresi’nden önce ve sonra sırasıyla Tarık Suresi ve Sad Suresi tebliğ olunmuştur. Kamer Suresi’nin ayetleri farklı dini konulardan söz etmektedir. Hz. Nuh, Hz. Lut ve Hz. Hud’un kavimlerinin Allah aracılığıyla nasıl cezalandırıldığına yer verilmektedir. Bunlara ek olarak da kıyamet günü ve Allah’a iman edenlerin cennete gideceği konuları işlenmektedir. Kamer Suresi; okunarak, dinlenerek ve ezberlenerek farklı şekillerde ibadet etmek için kullanılmaktadır. Bu bağlamda aşağıdaki içeriklerde herkesin işine yarayacak bilgilere yer verilmektedir. İşte Kamer Suresinin okunuşları ve Diyanet meali.

Kamer Suresi Türkçe Okunuşu

1.Ikterabetis saatu venşakkal kamer
2.Ve iyyerav ayetey yu’ridu ve yekulu sıhrun mustemir.
3.Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr
4.Ve le kad caehum minel embai ma fihi muzdecer
5.Hıkmetum baliğatun fema tuğnin nuzur
6.Fe tevelle anhum yevme yed’ud daı ila şey’in nukur
7.Huşşean ebsarıhum yahrucune minel ecdasi keennehum ceradum munteşir
8.Muhtıyne iled a’ yekulul kafirune haza yevmun azir
9.Kezzebet kablehum kavmu nuhın fekezzebu abdena ve kalu mecnunuv vezducir
10.Fe dea rabbehu enni mağlubun fentesır
11.Fe fetahna ebvabes semai bimaim munhemir
12.Ve feccernel erda uyunen feltekal mau ala emrin kad kudir
13.Ve hamelnahu ala zati elvahıv ve dusur
14.Tecri bi a’yunina cezael li men kane kufir
15.Ve le kad teraknaha ayeten fe hel mim muddekir
16.Fe keyfe kane azabi ve nuzur
17.Ve le kad yessernal kur’ane liz zikri fe hel mim muddekir
18.Kezzebet adun fe keyfe kane azabi ve nuzur
19.İnna erselna aleyhim rihan sarsaran fi yevmi nahsim mustemir
20.Zenziun nase ke ennehum a’cazu nahlim munkaır
21.Fe keyfe kane azabi ve nuzur
22.Ve le kad yessernel kur’ane liz zikri fe hel mim muddekir
23.Kezzebet semudu bin nuzur
24.Fe kalu ebeşeram minna vahıden nettebiuhu inna izel lefi dalaliv ve suur
25.Eulkıyez zikru aleyhi mim beynina bel huve kezzabun eşir
26.Seya’lemune ğadem menil kezzabul eşir
27.İnna murslun nakati fitnetel lehum fertekıbhum vastabir
28.Ve nebbi’hum ennel mae kısmetun beynehum kullu şirbim muhtedar
29.Fe nadev sahıbehum fe teata fe akar
30.Fe keyfe kane azabi ve nuzur
31.İnna erselna aleyhim sayhatev vahıdeten fe kanu ke heşimil muhtezir
32.Ve le kad yessernel kur’ane liz zikri fe hel min muddekir
33.Kezzebet kavmu lutım bin nuzur
34.İnna erselna aleyhim hasıben illa ale lutnecceynahum bi sehar
35.Nı’metem min ındina kezalike neczi men şeker
36.Ve le kad enzerahum batşetena fe temarav bin nuzur
37.Ve le kad raveduhu an dayfihi fe tamesna a’yunehum fe zuku azabi ve nuzur
38.Ve le kad sabbehahum bukraten azabum mustekirr
39.Fe zuku azabi ve nuzur
40.Ve le kad yessernel kur’ane liz zikri fe hel mim muddekir
41.Ve le kad cae ale fir’avnen nuzur
42.Kezzebu bi ayatina kulliha fe ehaznahum ahze azizim muktedir
43.E kuffarukum hayrun min ulaikum em lekum beraetun fiz zubur
44.Em yekulune nahnu cemium muntesır
45.Seyuhzemul cem’u ve yuvelluned dubur
46.Belis saatu mev’ıduhum ves saatu edha ve emerr
47.İnnel mucrimine fi dalaliv ve suur
48.Yevme yushabune fin nari ala vucuhihim zuku messe sekar
49.İnna kulle şey’in halaknahu bi kader
50.Ve ma emruna illa vahıdetun ke lemhım bil besar
51.Ve le kad ehlekna eşyaakum fe hel mim muddekir
52.Ve kullu şey’in fealuhu fiz zubur
53.Ve kullu sağıyriv ve kebirim mustetar
54.İnnel muttekıyne fi cennativ ve neher
55.Fi mak’adi sıdkın ınde melikim muktedir

Kamer Suresi Türkçe Anlamı

1.Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
2.Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir sihirdir” derler.
3.Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) yaşanacak (değişmeyecek)tir.
4.Andolsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin olduğu haberler geldi.
5.Bu haberler, zirveye ulaşmış birer hikmettir! Lakin ikazlar fayda vermiyor!
6, 7.O halde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil’in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir halde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar.
8.Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, “Bu zor bir gün” derler.
9.Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp “Bu bir delidir” dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu.
10.O da Rabbine, “Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et” diye dua etti.
11.Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık.
12.Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.
13.Biz Nûh’u çivilerle perçinli levhalardan bir araya gelen gemiye bindirdik.
14.Gemi, inkar edilen kimseye (Nuh’a) bir mükafat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu.
15.Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan?
16.Benim azabım ve ikazlarım nasılmış (gördüler)!
17.Andolsun biz, Kur’anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
18.Âd kavmi de (Hûd’u) yalanladı. Azabım ve ikazlarım nasılmış!
19.Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli olarak bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgar gönderdik.
20.İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.
21.Azabım ve ikazlarım nasılmış, (gördüler)!
22.Andolsun biz, Kur’anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
23, 24.Semûd kavmi de ikazcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: “İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz.”
25.”Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir.”
26.Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık!
27.(Salih’e şöyle demiştik:) “Şüphesiz biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz. Şimdi onları gözetle ve sabret.”
28.”Onlara, suyun (deve ile) kendileri içinde (nöbetleşe) paylaşımı yaptırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun.”
29.Derken, (kavmin en azgını olan) dostlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti.
30.Lakin azabım ve ikazlarım nasılmış!
31.Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.
32.Andolsun, biz Kur’anı, düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
33.Lût kavmi de ikazcıları yalanladı.
34, 35.Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgar gönderdik. Yalnız Lût’un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükafatlandırırız.
36.Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Lakin onlar bu ikazları kuşkuyla karşıladılar.
37.Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi azabımı ve ikazlarımı tadın!” dedik.
38.Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.
39.”Haydi azabımı ve ikazlarımı tadın!” dedik.
40.Andolsun, biz Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
41.Andolsun, Firavun’un ailesine de ikazcılar gelmişti.
42.Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.
43.(Ey Mekkeliler!) Sizin kafirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var?
44.Yoksa onlar, “Biz yardımlaşan (kuvvetli) bir topluluğuz” mu diyorlar?
45.O topluluk yakında zamanda (Bedir’de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.
46.Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır.
47.Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler.
48.Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, “Cehennemin dokunuşunu tadın!” denecek.
49.Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.
50.Emrimiz fakat bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.)
51.Andolsun, biz sizin gibileri hep helak ettik. Lakin var mı düşünüp öğüt alan?
52.İşledikleri her şey ise kitaplarda kayıtlıdır.
53.Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır.
54.Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar.
55.Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.

Ayrıca Bakınız.  Kadir Suresi Arapça Okunuşu ve Türkçe Anlamı

Kamer Suresi Konusu

Kıyametin yaklaştığı ikazsını takiben müşriklerin inkârcılıktaki inat ve taassupları eleştirilmekte, kıyamet koptuğunda içine düşecekleri perişan hal tasvir edilmekte, ardından hakikatleri yalan saymada ısrarcı davranan geçmiş toplumların başına gelen felâketlerden örnekler verilmekte, suçluların ve takvâ sahiplerinin âhirette karşılaşacakları muameleyle alakalı ikaz ve müjdelere yer verilmektedir.

Kamer Suresi Tefsir (Kur’an Yolu)

İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre ayın yarıldığını söyleyen cümle Mekkeliler’in kendisinden bir mûcize istemeleri üzerine Hz. Peygamber’in eliyle işaret edip ayı ikiye bölmesini ve sonra tekrar işaret edip birleştirmesini ifade etmektedir. Bu mûcize İslâmî literatürde inşikaku’lkamer yahut şakku’l-kamer (ayın yarılması) diye ünlü olmuştur. Bu âyetin yorumunda âlimler içinde geniş tartışmalar cereyan etmiş, hatta bu hususta özel risâleler yazılmıştır. Ayın yarılmasıyla alakalı ifadenin Resûlullah zamanında gerçekleşmiş bir olayı anlattığını savunanlar, âyetteki fiilin geçmiş zaman kalıbında olmasını (bunun fiilen vuku bulmuş bir durumu gösterdiğini) ve bu olayı açık biçimde tasvir eden rivayetler bulunmasını delil gösterirler; bunun bunun yanında 2. âyetteki açıklamanın da bu anlayışı desteklediğini belirtirler. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğunca bu görüş benimsenmiştir (rivayetler için bk. Buhârî, “Menâkıb”, 27; “Tefsîr”, 54/1; “Menâkıbü’l-ensâr”, 36; Müslim, “Sıfâtü’l-münâfikîn”, 43-48; Tirmizî, “Tefsîr”, 54/1-5; Müsned, IV, 82; Taberî, XXVII, 84-86).

Bu ifadenin kıyamete yakın bir zamanda ortaya çıkacak kozmik bir değişikliği haber verdiğini savunanlar ise özetle şu delilleri ileri sürerler: a) Geçmiş zaman kalıbındaki bu fiille gelecek zamanın kastedilmesi olabilecekdür. Nitekim bir çok âyette bunun emsallari mevcuttur; özellikle önümüzdeki zamanlarda bir olayın mutlaka yaşanacağını ifade etmek üzere gelecek zaman yerine geçmiş zaman fiilinin kullanımı yaygındır. Tâbiîn âlimlerinden Hasan-ı Basrî ve Atâ b. Ebû Rebâh’ın da âyeti bu biçimde yorumladıkları rivayet edilmiştir. b) Ayın ikiye ayrıldığına ilişkin rivayetlerde haberi aktaran bazı sahâbîlerin olayın vukuu sırasında ufak yaşta bulunmaları, bazı rivayetlerin güvenilirlik durumunun tartışılması, bunun bunun yanında konuyla alakalı hiçbir rivayetin mütevâtir haber derecesine ulaşmaması bu olayın geçmişte vuku bulduğu iddiasının kesin bir ispata dayanmadığını gösterir. c) Enes b. Mâlik yoluyla gelen rivayetlerde “ayın iki parçaya ayrıldığı” değil, müşriklerin bir mûcize göstermesini istemeleri üzerine Hz. Peygamber’in de, “ayın iki parçaya ayrıldığını gösterdiği” ifade edilmektedir. d) Böyle bir olay herkesin dikkatini çekmesi gerekirken böyle olmamış, dünyanın başka yerlerinde görüldüğü kaydedilmemiş, tarih ve astronomi literatürüne intikal etmemiştir. e) Kur’ân-ı Kerîm’de, öncedenki peygamberlerin toplumlarından örnekler verilip kendilerine gösterilen hissî mûcizeleri inkâr edenlerin helâk edildiklerine dikkat çekilmiş ve müşriklerce Hz. Muhammed’den istenen mûcize isteklerinin bundan dolayı yerine getirilmediği açıklanmıştır (İsrâ 17/59, 90-93). Bazı âyetlerde de Mekke müşriklerinin inkârcılıktaki ısrarları tasvir edilirken peygamber kendilerine harikulâde şeyler gösterse de yine inanmayacakları ifade edilmiştir (En‘âm 6/111; Ra‘d 13/31; Müddessir 74/52-54).

Ayrıca Bakınız.  Kadir Suresi Türkçe okunuşu ve meali & Kadir Suresi oku ve dinle (Diyanet Tefsiri)

“Ay yarıldı” ifadesinin, “Kıyamete yakın bir zamanda yarılacak” şeklinde yorumlanması karşı görüş sahiplerince eleştirilmiş ve yukarıda gösterilen gerekçeler özetle şöyle çürütülmeye çalışılmıştır: Kur’an’ın haber verdiği bir husus en kuvvetli delille sâbit olmuş demektir, bundan dolayı başka bir mütevâtir haber aramaya ihtiyaç yoktur. Hz. Peygamber’le müşrikler içinde meydan okuma konusu olan şey Kur’an’ın bir benzerini getirip getirememeleridir. Onlar bunda başarılı olamamışlardır ve Kur’an kıyamete kadar başka mûcizeye tutunmaya gerek bırakmayacak bir mûcize olarak durmaktadır. Bu olay bir meydan okuma konusu olmadığı için âlimler onu tevâtür düzeyine çıkacak biçimde nakletmemişlerdir. Bunun yanı sıra, bu mûcize önceden bütün insanlığa açıklamalmuş olmayıp o esnada görenler görmüş ve Resûlullah’ın etrafında bulunanlar buna tanıklık etmişlerdir. Şu halde bu olayın tarih ve astronomi kitaplarına geçmeyişi, ufukların bölgeden bölgeye farklı olması, bazı yerlerde ayın bulutlarla kaplı bulunması, gece vakti çoğu bireylerin meskenlerinde bulunmaları ve herkesin gözlemle meşgul olmaması, genelde bireylerin bunu ay tutulması olarak düşünmeleri yahut o devirde yaygın telakkilerin etkisiyle bunu büyücü, cin yahut şeytanlara atfetmeleri gibi nedenlerle açıklanabilir. Bu olayın gelecekte vuku bulacağı şeklinde yorum yapmak uzak ihtimale dayalı bir te’vil olup herkesin kabul etmesini sağlama uğruna böyle bir yola girmeye gerek yoktur. Esasen bunu kabul etmeyecek olan rasyonalist ve pozitivist kişi, olayın geçmişte yaşandığini reddettiği gibi ileride meydana geleceğini de reddeder; kabul eden için ise te’vile ihtiyaç yoktur. Müşriklerin mûcize isteklerinin reddiyle alakalı âyetler onların inkârcılıktaki taassuplarını tasvir etmektedir. Buhârî’nin naklettiği rivayette bilgisi verildiğı üzere Kur’an’da geçen beş olay bu dünya çapında gerçekleşmiştir (bilgi için bk. Râzî, XXIX, 28; İsmail Fennî, s. 336-337; Elmalılı, VII, 4623-4624, 4636-4637; İlyas Çelebi, İtikadî Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, s.152-181; a.mlf., “İnşikåku’l-kamer”, DİA, XXII, 343-345; beş olay için bk. Duhân 44/10-16). 

“Ay yarıldı” diye tercüme edilen cümleye, “Ayın yarılması, ay dünyaya geldiğu sırada karanlığın yarılması manasına gelmektedir, çünkü Araplar bir konunun açıklık kazanması durumunda kamer (ay) kelimesine dayalı deyimler kullanırlar; şu halde burada da artık durumun açıklık kazandığı anlatılmaktadır” tarzında mecazi anlamlar verenler olmuşsa da müfessir Ebû Hayyân gibi âlimler bunları mesnetsiz bulup eleştirmişlerdir (Elmalılı, VII, 4625-4626).Son dönem müelliflerinden Ömer Rıza Doğrul’a göre konuya ilişkin rivayetler sağlamdır ve Hz. Peygamber devrinde bu olayın yaşandığine itiraz edilmemelidir, mahiyetini de bir çeşit ay tutulması olarak düşünmek olabilecekdür; fakat bu tabii olayın asıl mahiyeti ne olursa olsun onun açıkladıği şu mâna çok derindi: Kamer Arap müşriklerinin timsali sayılırdı. Resûl-i Ekrem’in bu semavî hadiseye işaret eden ve kamerin bölündüğünü gösteren parmakları Arap şirk cephesinin yarıldığını ve yokluğa mahkûm olduğunu gösteriyordu (Tanrı Buyruğu, s. 595). Muhammed Esed’e göre de konuya ilişkin rivayetlerin sübjektif gerçekliğinden kuşkulanmak için bir neden yoktur; gerçekte yaşanan şeyin ise, alışılmamış optik bir yanılsamaya neden olan, yine aynı ölçüde alışılmamış bir tür kısmî ay tutulması olması olabilecekdir. Lakin olayın mahiyeti ne olursa olsun âyetin ona değil, önümüzdeki zamanlarda bir olaya, yani “son saat” (kıyamet) yaklaşırken yaşanacaklere ilişkin olduğu kesin gibidir. Şu var ki yazarın “Râgıb, ‘inşakka’l-kamer’ (ay yarıldı) ifadesinin, kıyamet gününden önce vuku bulacak kozmik felâketi –dünyanın sonu olarak bildiğimiz vâkıayı– gösterdiği şeklinde yorumlanmasını haklı görmüştür” (III, 1087) ifadesi gerçeğe uymamaktadır. Zira Râgıb el-İsfahânî gösterilen yerde, bu görüşü bir değerlendirme yapmaksızın, “Şöyle de denmiştir …” ifadesiyle nakletmektedir (el-Müfredât, “şkk” maddesi).

Ayrıca Bakınız.  Secde Suresi Okunuşu Ve Anlamı: Türkçe Tefsiri, Arapça Yazılışı, Fazileti, Diyanet Meali

Elmalılı âyetin, ayın hem Resûlullah zamanında yarıldığına hem de kıyamet yaklaştığında büsbütün yarılıp kıyametin kopacağına delâlet ettiğini savunur. Onun izahına göre ilk dönem âlimlerinden Hasan-ı Basrî ve Atâ b. Ebû Rebâh’a atfedilen ayın kıyamet vaktinde yarılacağı yorumu yanlış anlaşılmış, onların geçmişte böyle bir olayın yaşandığini inkâr ettikleri var sayılmıştır. Halbuki onların verdiği mâna–zannedildiği gibi– “yarıldı” fiilinin geniş zaman olarak düşünülmesi tarzında mecaz yoluyla te’vil değil, geçmiş zamandaki yarılmanın önümüzdeki zamanlarda yarılmaya bir delâleti ve bunun yanı sıra “Vakit yaklaştı” cümlesinin bir mazmunudur. Bu şöyle demek oluyor: Ayın yarılması vuku bulmuş bir olaydır; geçmişte yaşanan bu yarılma, ayın ve onun gibi gök cisimlerinin dahi yarılıp parçalanabileceğini, bu suretle âlemdeki her şey ile ilgili peygamberin haber verdiği kıyametin akla yakın olduğunu göstermiştir. Bu nedenle müşriklere Hz. Peygamber’in zaferinin de uzak değil yaklaşmakta olduğu ihtar edilmiş olmaktadır (VII, 4627-4628; İbn Âşûr da bu mûcizeyle, yeryüzünün düzenini yakında zamandan ilgilendiren bir gök cismi olan ayın düzenindeki bozulmaya bir örnek gösterilip bu âlemin de sonlu olduğu üzerinde düşünme imkânı verildiği yorumunu yapar, XXVII, 168-169). Elmalılı, İsmail Fenni Ertuğrul’dan naklettiği ve takdirle karşıladığı şu ifadelerle kendi kanaatini de özetlemiş olmaktadır: Âlimlerin ve müfessirlerin büyük çoğunluğu, ashâb-ı kirâmın rivayetlerine ve 2. âyetin açık delâletine de dayanarak Resûlullah zamanında bir mûcize olarak ayın yarılması olayının yaşandığini kabul etmişlerdir. Biz artık bunun gerçekten vuku bulmuş olduğunu kabul ve tasdik hususunda asla tereddüt etmeyiz ve “Bunun nasıl yaşandığini fakat Allah ve resulü bilir” deriz (VII, 5636; son dönem müfessirlerinden Şevkânî’nin değerlendirmesi de bu yöndedir, bk. V, 138-139).

Bu hususta kapsamlı ve özlü bir inceleme gerçekleştirmiş olan İlyas Çelebi, Gazzâlî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Şah Veliyyullah ed-Dehlevî gibi sûfîlerin, ayın gerçekten yarılmış olmayıp bakanların gözüne yarılmış gibi göründüğü kanaatinde olduklarını kaydetmekte, “Görüldüğü üzere mutasavvife inşikak-ı kamer mûcizesini akla yaklaştırmak ve kabulünü kolaylaştırmak için değişik bir yoruma başvurmuştur. Kanaatimizce bunun yerine Hasan-ı Basrî ve Atâ b. Ebû Rebâh’a nisbet edilen, onun kıyamete yakın yarılacağı görüşünü savunsalardı, hem kabulünü daha kolaylaştırmış hem de Elmalılı’nın kelimelerine eklediği itirazlara muhatap olmamış olurlardı” diyerek bu yaklaşımı eleştirmektedir (a.g.e., s. 165, 176-177; a.g.m., XXII, 344). Lakin yazarın son asırda kaleme alınmış iki esere dayanarak Gazzâlî ve Şah Veliyyullah ed-Dehlevî’ye nisbet ettiği bu görüşün onların kendi ifadeleriyle bağdaşmadığı görülmektedir. Şöyle ki, yazarın kendisinin de dile getirdiği üzere Gazzâlî hem İhyâu ulûmi’d-dîn hem el-Mustasfâ isimli eserlerinde “inşikak-ı kameri Hz. Peygamber devrinde meydana gelmiş bir mûcize olarak” takdim etmektedir. Hatta böyle bir olayın niçin sınırlı sayıdaki rivayetlerde olduğunı izah ederken, bu durumun normal karşılanması gerektiğini ispat için bir çok aklî delile yer vermektedir (bk. el-Mustasfâ, I, 142-143). Şah Veliyyullah’ın bu husustaki bir ifadesi ise şöyledir: “Ayın yarılmasına gelince, bize göre bu bir mûcize olmayıp Allah Teâlâ’nın Kamer sûresinin ilk âyetinde buyurduğu üzere kıyamet alâmetlerindendir; fakat bu, Hz. Peygamber’in meydana gelmeden önce onun bulunacağını haber vermiş olması yönünden bir mûcizedir” (et-Tefhîmâtü’l-ilâhiyye, s.65); Kåsımî’nin aynı sayfanın 4 nolu dipnotunda, müellifin Te’vîlü’lehâdîs isimli eserinden kısmen aktardığı bir ifadesi de Elmalılı’nın yukarıdaki izahına paralel görünmektedir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin görüşüyle alakalı bazı izahlar için bk. Elmalılı, VII, 4632-4636; İsmail Fenni, a.g.e., s. 334-336; İlyas Çelebi, a.g.e., s. 176-177).

Kanaatimize göre İlyas Çelebi’nin şu ifadesi konuya ışık tutacak bir unsur içermektedir: “Görüldüğü üzere kelâmcılar bir mûcize olması dolayısı ile inşikak-ı kamerin olabilecek olup olmadığını tartışmadan kabul etmekle birlikte bunun vâki olup olmadığı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Çoğunluğun kanaati onun vâki olduğu yönündedir” (a.g.e., s.175). Burada söz konusu edilen bir “mûcize” olduğuna göre bunun aklî bir izaha ihtiyacı yoktur; zaten İslâm âlimleri de olabilecek olup olmadığını tartışmamışlardır. Vukuu meselesine gelince, mûcizenin bilgi kaynağı Kur’an ise, ona bizzat şahit olmayanların meydana gelmiş olduğunu kabul etmeleri için başka delillerle ispat edilmesi gerekmez. Nitekim bir mümin, Sâlih peygambere mûcizevî özellikler taşıyan bir deve verilip kavminin bununla sınandığı yahut Mûsâ peygamberin eline, koynundan çıkarıp gösterdiğinde bakanları şaşırtan mûcizevî bir göz alıcılık özelliği verildiği konularında, bunların gerçekten olup olmadığını araştırma ihtiyacı duymaz. Lakin inşikak-ı kamer hususundaki âyetin ifadesi diğer örneklerdekine nazaran ihtimalli gibi durduğu ve konuya ilişkin haberlerin mütevâtirliği tartışmalı olduğu için bunun yalnızca bir ihtimalini, kesin bir iman konusu olarak ele almamak gerekir. Esasen konuya ilişkin haberler üzerinde tartışma açılmasının sebebi de –hâşâ– Kur’ân-ı Kerîm’e, onun mütevâtirliğine itimatsızlık değil, anlatımın farklı yorumlamaya açık durmasıdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın