A’râf Suresi 186. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
A’râf Suresi 186. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
A’râf Suresi 186. ayeti ne anlatıyor? A’râf Suresi 186. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
A’râf Suresi 186. Ayetinin Arapçası:
مَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَا هَادِيَ لَهُۜ وَيَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
A’râf Suresi 186. Ayetinin Meali (Anlamı):
Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah onları kendi hallerine terk eder de, azgınlıkları içinde şaşkın şaşkın bocalayıp dururlar.
A’râf Suresi 186. Ayetinin Tefsiri:
Allah Teâlâ’nın nihâyetsiz kudret ve azametini idrak edip, âyetlerine inanmak, gönderdiği peygamberleri tasdik ederek onlara uymak için şu hususlara ibretle bakmak ve onları düşünmek yeterli gelmektedir:
› Göklerin ve yerin melekûtu[1]; bunların yaratılışı ve idare edilişinde tecelli eden sonsuz ilâhî kudret, rubûbiyet, saltanat ve tasarruf akışlarına ibretle bakmak. Nitekim Ebû Muhammed Tüsterî şu uyarıda bulunur:
“Bu âlemin ötesinde bir melekût âlemi mevcuttur. Halkın orayı görmekten ve oraya ulaşmaktan yana perdeli olmasına neden şu iki şeydir:
Birincisi; Allah’ın haram kıldığı şeyleri yemek,
İkincisi; Allah’ın yarattığı halka eziyet.” (Velîler Ansiklopedisi, I, 259)
› Cenâb-ı Hakk’ın zerreden küreye; atomdan, nötron, proton ve elektrondan gezegen, yıldız ve güneşe; en ufak hücreden insana; bakteriden, böcekten, karıncadan file; sebze ve meyvelerden binbir çeşit bitki ve ağaçlara, görünenden görünmeyene kadar yarattığı her varlık ile ilgili; orada tecelli eden ilâhî ilim, kudret ve sanatın üzerinde incelemede bulunmak.
› Her fert ve toplumun, ister ufak kıyâmet sayılan ölüm yahut helak ile, ister büyük kıyametle ecelinin yaklaştığının farkında olması; bu hususta önceden helak olup giden fert ve toplumlardan ibret alması; ömür sermayesini iyi kullanıp, tevbe ve amel-i sâlihe yönelmesi. Nitekim âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“İnsanların hesap verme vakti iyice yaklaştı; fakat onlar hâla koyu bir gaflet ve umursamazlık içinde gerçeklerden inatla yüz çeviriyorlar.” (Enbiyâ 21/1)
“Kıyâmet yaklaştı ve ay yarıldı.” (Kamer 54/1)
Hâsılı akl-i selim ile bunlar üzerinde düşünen insan, Allah’ı tanıma ve O’na teslim olma imkânı bulacaktır. Böylelikle iman etmeye değer yegâne sözün fakat Kur’an olabileceğini kavrayacak; onun dışındaki bâtıl sözlere gönül kaptırmayacaktır.
Âyetlerde bulunan bu ikazların hedefi, kuşkusuz insanları hidâyete; itikat, ibâdet, ahlâk ve muâmelatta en doğru ve en güzel olana ulaştırmaktır. Lakin insanlar bu ilâhî davete şânına yaraşır biçimde icâbet etmez, gösterilen istikamette yürümez, hatta bunu ısrar ve inatla reddederlerse, kendi elleriyle kendilerini sapıklık çukuruna atmış olurlar. Bu zihniyette devam ettikleri sürece de onları kurtarıp doğru yola eriştirecek kimse bulunamaz.
İşte bu yapıdaki ahmaklar, içinde bocaladıkları şaşkınlık yüzünden, önlerine serilmiş binlerce ilâhî mûcizeyi görmezlikten gelirler de, mûcize beklentisiyle gaipten haber verilmesini isterler:
[1] “Melekût” kelimesi ile ilgili bilgi için bk. En‘âm 6/75.
A’râf Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
A’râf Suresi 186. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/