Hicr Suresi 42. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Hicr Suresi 42. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Hicr Suresi 42. ayeti ne anlatıyor? Hicr Suresi 42. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Hicr Suresi 42. Ayetinin Arapçası:
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ
Hicr Suresi 42. Ayetinin Meali (Anlamı):
“Benim ihlâsa erdirilmiş o has kullarım ki, senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün yoktur. Senin nüfûzun fakat senin peşine takılan azgınlar üzerindedir.”
Hicr Suresi 42. Ayetinin Tefsiri:
İblîs,
azgınlığını Cenâb-ı Hakk’a nispet ederek büyük bir küstahlık yapar; isyanına
isyan, günahına günah katar. Bu yetmiyormuş gibi, insanları da kendi yaptığı
gibi günaha teşvik edeceğine, onları cazip dünya süsleriyle meşgul edip
taatlerden uzaklaştıracağına, yine onları azdırıp yoldan çıkaracağına dair o Yüce
Huzur’da pervasızca yemin eder.
Resûlullah
(s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“İblîs:
«Rabbim, izzet ve celâlin hakkı için Âdemoğullarının ruhları vücutlarında
bulunduğu surece onları azdırmaktan geri durmayacağım» der. Bunun üzerine Yüce
Rabbimiz şöyle buyurur: «İzzetim ve celalim hakkı için ben de onlar benden
bağışlanma diledikleri sürece günahlarını bağışlayıp duracağım.»” (Ahmed b.
Hanbel, Müsned, III, 76)
Lakin
İblîs’in burada bir gerçeği kelimelerine eklediği de dikkatlerden kaçmamaktadır.
Herhalde Cenâb-ı Hak ona bunu söylemesini emretmiş, o da bunu itiraf etmek
durumunda kalmıştır. O gerçek de şudur: “İblîs, Allah’ın ihlâsa erdirilmiş,
içten ve teslimiyet ehli kullarına hiçbir zarar veremeyecektir.” Bunlar,
gönüllerini Allah’a muhabbete, her türlü fiil ve davranışlarını Allah’a itaate,
bütün imkân ve istidatlarını Allah’ın dinine hizmete adamış seçkin, lekesiz,
tertemiz ve has kullardır. Belki de insanın karşısına İblîs gibi bir imtihanın
çıkmasının esas hikmetlerinden bir diğeride budur: Ateşte eritilerek hâlis hale
gelen altın gibi, İblîs ve nefis imtihanı ateşinde eriyerek hâlis bir kul
haline gelebilmek. Zaten Yüce Rabbimiz’in emrettiği, kullarını kendine davet
ettiği dosdoğru yol, işte bu ihlâs ve tevhid yoludur. Bu yol kulu Allah’a
götürür ve bu yolun müstakîm olduğuna da Allah kefildir. Bütün varlığıyla,
itikat ve ameliyle bu yola giren Allah’ın seçkin kulları üzerinde İblîs’in ne
sözlü olarak onları susturacak bir delili, ne de fiilî olarak sataşacak ve
kullanacak herhangi bir güç ve hâkimiyeti bulunmamaktadır. Lakin kendi hür
iradesiyle İblîs’in peşinden gidenler müstesnâ. Onlar azgınlığı tercih
ettikleri için, İblîs de onları azdırmaktadır. Yani suç İblîs’in değil, ona
tâbi olanlarındır. Nitekim İblîs bunu kıyamet günü itiraf edecektir:
“Hesaplar
görülüp iş bitirilince şeytan şöyle der: «Allah size gerçekleşmesi kesin olan
bir va‘atte bulundu; ben de size öylesine va‘atte bulundum fakat sözümde
durmadım. Aslını söylemek gerekirse benim size istediğimi yaptıracak bir gücüm de yoktu. Sadece
ben sizi inkâra çağırdım, siz de bana uydunuz. Öyleyse beni kınamayın da
kendinizi kınayın. Bugün, ne ben sizin feryadınıza yetişebilirim, ne de siz
benim feryadıma yetişebilirsiniz. Dünyada iken beni Allah’a ortak tanımış
olmanızı da reddediyorum. Elbette zâlimlere
can yakıcı bir azap mevcuttur.»” (İbrâhim 14/22)
Bu
âyet-i kerîmenin de işaret ettiği gibi İblîs ve ona tâbi olanlara va‘dedilen
yer cehennemdir. Onun yedi kapısı mevcuttur. Oraya müstehak olan azgınlardan,
işledikleri kötülüklerin büyüklüğüne göre kim nereye layıksa o kapıdan
cehenneme girecektir.
Cehennem
kapılarının yedi olmasıyla cennet kapılarının sekiz olması içinde açık bir
irtibat mevcuttur. Bu kapıların da insan bedeni üzerindeki itaatle sorumlu tutulan
organlarla çok yakın bir alakası olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi insanın
sorumlu organları sekiz tanedir: Bunlar kalp, dil, kulak, göz, el, ayak, ağız
ve tenâsül uzvudur. Bunların yedisi açık, birisi gizlidir ki, o da kalptir.
Doğrudan doğruya Allah’a bakan kalp kapısı açık olursa, bu sekiz azanın her
biri Allah’ın emri üzere hareket ederek cennete birer giriş kapısı olabilir.
Böylelikle cennete sekiz kapıdan girilebilir. Lakin içte ruh körlenmiş, kalp
kapısı kapanmış bulunursa dıştaki yedi azanın her biri cehenneme açılmış birer
giriş kapısı olurlar. İşte cennet kapıları sekiz olduğu halde, cehennem
kapılarının yedi olmasının böyle bir hikmeti düşünülebilir.
Ahmed
b. Hanbel (r.h.) der ki:
“Senin
dört düşmanın var:
Birincisi
dünyadır. Dünyanın silahı insanlarla birlikte olmak, hapishânesi uzlettir.
İkincisi
şeytandır. Şeytanın silahı tokluk, hapishânesi açlıktır.
Üçüncüsü
nefistir. Nefsin silahı uyku, hapishânesi uykusuzluktur.
Dördüncüsü
hevâdır. Hevânın silahı konuşmak, hapishânesi susmaktır.” (Bursevî, Rûhu’l-Beyân,
IV, 600)
İman
ve mârifet kapısı olan kalp, cehenneme kapalıdır. Ondan yalnız cennete girilir,
Cemâlullâh’a erişilir. Kalbi iman ve ihlasla dirilmiş olan mü’min şeytana
uymaz; Allah’ı inkâr etmekten ve O’na isyan etmekten sakınır. Böyle müttakî
kullara ise şu nimetler va‘dedilir:
Hicr Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Hicr Suresi 42. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/