Veda Hutbesi
Veda Hutbesi
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Nübüvveti ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Nübüvveti başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Nübüvveti ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Veda hutbesi nedir? Peygamber Efendimizin ilk ve son haccını yaptıktan sonra Arafat’ta 100 bin sahabiye verdiği Veda hutbesinde sözü edilen konular nelerdi? Kısa olarak Veda hutbesi…
Allâh Resûlü (sallâllâhu aleyhi ve sellem), ümmetine nasıl haccedeceklerini bizzat göstererek bütün vazîfelerin îfâsından sonra Arafat’ta, bugün Nemire Mescidi’nin bulunduğu yerde, devesinin üzerinde meşhûr “Vedâ Hutbesi”ni îrâd buyurdu.
VEDA HUTBESİNDE BAHSEDİLEN KONULAR
Peygamber Efendimizin (sallâllâhu aleyhi ve sellem) Veda hutbesi:
“Ey insanlar!
Sözlerimi dikkatle dinleyiniz! Bilemiyorum, belki bu senedan sonra sizinle burada bir daha ebedî olarak bir arada olamayacağım!
Ey insanlar!
Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübârek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, nâmuslarınız da öyle mukaddestir; bunlara her türlü tecâvüz haramdır.
Ashâbım!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak hesâba çekileceksiniz! Sakın benden sonra eski dalâletlere (sapıklıklara) dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Haberiniz olsun ki, ben, önceden gidip Havuz’un başında sizi bekleyeceğim! Diğer ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla sevineceğim. Sakın, (günah işleyerek)yüzümü kara çıkarmayınız!
Ashâbım!
Kimin yanında bir emânet varsa, onu sâhibine versin! Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır; ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız! Allâh’ın emriyle fâizcilik artık yasaktır. Câhiliyeden kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdulmuttalib’in oğlu(amcam) Abbâs’ın fâizidir.
Ashâbım!
Câhiliye devrinde güdülen kan dâvâları da tamâmen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı,(ceddim) Abdülmuttalib’in torunu(amcazâdem) Rebîa’nın kan dâvâsıdır.
Ey insanlar!
Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurma gücünü ebedî sûrette kaybetmiştir. Lakin siz, bu kaldırdığım şeyler dışında ufak gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu da onu memnûn edecektir. Dîninizi korumak için bunlardan da sakınınız!
Ey insanlar!
Kadınların haklarına riâyet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar ile ilgili Allâh’tankorkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allâh’ın emâneti olarak aldınız; onların nâmuslarını ve iffetlerini Allâh adına söz vererek helâl edindiniz! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları mevcuttur. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların, âile şerefini hiçbir kimseye çiğnetmemesidir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşrû bir biçimde her türlü yiyecek ve giyeceklerini elde etmenizdir. Bir kadının, kocasının izni olmadan, onun malından hiçbir şeyi, başkasına vermesi helâl olmaz!
Kölelerinize gelince; onlara yediğinizden yedirmeye, giydiğinizden giydirmeye dikkat ediniz! Affedemeyeceğiniz bir hatâ yaparlarsa, izin veriniz! Lakin onlara aslâ eziyet etmeyiniz! Çünkü onlar da Allâh’ın kuludur.
Ey mü’minler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman, müslümanın kardeşidir; böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize âit olan herhangi bir hakka tecâvüz, helâl değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun…
Haksızlık yapmayın! Haksızlığa da boyun eğmeyin! Ahâlînin haklarını gasbetmeyin!
Ashâbım!
Kendinize de zulmetmeyiniz! Kendinizin de üzerinizde hakkı mevcuttur.
Ey insanlar!
Her cânî kendi suçundan bizzat mes’ûldür. Hiçbir cânînin işlediği suçun cezâsını evlâdı çekemez! Hiçbir evlâdın suçundan da babası mes’ûl edilemez!
Ey insanlar!
Cenâb-ı Hak, her hak sâhibine hakkını (Kur’ân’da) vermiştir. Vârise vasiyet etmeye lüzum yoktur.[5] Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zinâ eden için mahrûmiyet mevcuttur. Babasından başkasına âit soy iddiâ eden soysuz, yâhut efendisinden başkasına intisâba kalkan nankör köle[6], Allâh’ın gazabına, meleklerin ve bütün müslümanların lânetine uğrasın! Cenâb-ı Hak, bu gibi bireylerin ne tevbelerini ne de adâlet ve şehâdetlerini kabûl eder.
Ey insanlar!
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allâh yanında en kıymetli olanınız, O’na karşı en fazla takvâ sâhibi olanınızdır. Arab’ın Arap olmayana -takvâ ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
Ey insanlar!
Devamlı olarak dönmekte olan zaman, Allâh’ın gökleri ve yerleri yarattığı günkü durumuna dönmüştür. Bir yıl, ay ölçüsüyle on iki aydır. Bunların dördü harâm olan aylardır. Bunların üçü, art arda Zilkâde, Zilhicce ve Muharrem; dördüncüsü de(Cemâziye’l-âhir ile Şâban içinde olan)Receb’dir. Bu sene, harâm ayları eski yerine geldi. Hac mevsimi Zilhicce’nin onuncu gününe rastladı.
Ey mü’minler!
Size iki emânet bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldıkça, yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emânetler, Allâh’ın kitâbı Kur’ân ve Rasûlʼünün Sünnet’idir.
Ey insanlar!
Allâh’a ibâdet edin! Beş vakit namazınızı kılın! Ramazan orucunu tutun veemirlerime itaat edin!(Lakin böyle yaptığınız takdirde)Rabbinizin cennetine girersiniz.
Ey insanlar!
Aşırı gitmekten (ifrattan)sakının! Evvelkilerin mahvolmalarının sebebi, dindeki ifratlarıydı. Hac amellerini(usûl ve âdâbını) benden öğrenin! Bilmiyorum belki bu seneden sonra bir daha sizinle burada buluşamayacağım! Bu nasîhatlerimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki, bildirilen kimse,(kelimelerimi)burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhâfaza etmiş olur.”
ŞAHİT OL YA RAB!
Sözlerinin burasında Allâh Resûlü (sallâllâhu aleyhi ve sellem), yüz binin üzerindeki sahâbesine sordular:
“−Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar; ne diyeceksiniz?”
Bütün ashâb-ı kirâm:
“−Allâh’ın elçiliğini îfâ ettin; vazîfeni yerine getirdin, bize vasiyet ve nasîhatte bulundun, diye şehâdet ederiz!” dediler.
Bu şehâdetin ardından Varlık Nûru Efendimiz, dînin teblîğine dâir:
“−Ashâbım! Teblîğ ettim mi?.. Teblîğ ettim mi?.. Teblîğ ettim mi?..”diyerek üç defâ tasdîk aldı. Sonra ellerini semâya kaldırarak Cenâb-ı Hakk’ın şehâdetini diledi:
“Şâhid ol yâ Rab!.. Şâhid ol yâ Rab!.. Şâhid ol yâ Rab!..”(Bkz. Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56; İbn-i Mâce, Menâsik, 76, 84; Ahmed, V, 30; İbn-i Hişâm, IV, 275-276; Hamîdullâh, el-Vesâik, s. 360)
Dipnotlar:
[1] Buhârî, Hac, 132. [2] Heysemî, III, 237. [3] İbn-i Sa’d, II, 173. [4] Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- bir kişiyi bile incitmemek için uzaktan istilâm etmiştir. Bu, günümüzde hacca giden müslümanların hassâsiyetle üzerinde durmaları gereken bir husustur. Hacda alınan sevapların mü’minleri incitmek sûretiyle hebâ edilmemesi lâzımdır. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tavsiyesine uyarak Kâ’be’ye yahut Hacer-i Esved’e yaklaşmak için diğer insanları itip kakmak, onlara ezâ vermek gibi davranışlardan şiddetle sakınılmalıdır. [5] Vasiyet, mîras âyetinden evvel farz hükmünde idi. Âyetin nüzûlünden sonra bütün haklar belirlendiği için artık vasiyet, farz olmaktan çıkmıştır. Lakin kişi, isterse, malının üçte bir miktârını aşmayan bölümünde vasiyette bulunabilir. [6] Kölelik mevzuundaki bir açıklama için bkz. sf. 151-154.Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/