A’râf Suresi 54. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

A’râf Suresi 54. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
A’râf Suresi 54. ayeti ne anlatıyor? A’râf Suresi 54. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
A’râf Suresi 54. Ayetinin Arapçası:
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَث۪يثًاۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِه۪ۜ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
A’râf Suresi 54. Ayetinin Meali (Anlamı):
Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra arşa istivâ eden; gündüzü, kendisini süratle kovalayan geceyle bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdiren Allah’tır. Bilin ki, yaratma da, emir ve idâre yetkisi de yalnız O’na aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir.
A’râf Suresi 54. Ayetinin Tefsiri:
Yüce
Rabbimiz gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. Fussılet sûresi 9-12.
âyetlerde bilgisi verildiğı üzere bu altı günün dört günü yeryüzünün, orada bulunan
dağların, diğer unsurların yaratılması ve zamanların belirlenmesine; iki gün
ise göklerin yaratılmasına tahsis edilmiştir.
Bize
göre “gün” 24 saatlik bir vakit diliminden ibarettir. Lakin Allah katında gün
bizim hesap ettiğimiz 24 saatten ibaret değildir. Kur’ân-ı Kerîm’in verdiği bilgilere göre
Allah katında bizim hesap ettiğimiz bin seneye (Secde 32/5), elli bin seneye
(Meâric 70/4) denk günler olduğu gibi, “Allah, sayısız isim ve
sıfatlarıyla her an sınırsız tecellî ve
yaratma halindedir” (Rahman 55/29) âyetinde “gün”, tek bir ân mânasında
kullanılmıştır. Buna göre Rabbimizin ölçülerine göre gün, duruma göre değişen
ve miktarını fakat kendisinin bilebileceği bir zaman sürecidir. Göklerin ve
yerin altı günde yaratılması da, yine zamanını fakat Allah’ın bilebileceği altı
devir, ilmî çalışmaların verdiği bilgiye dayanarak söylersek altı jeolojik
devirde yaratılması anlamını taşır. Nitekim günümüzde bu alanda
gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar, kâinatın, süresi milyar senelerla ifade
edilen fazla uzun devirler içinde yaratıldığını söylemektedir.
Cenâb-ı
Hak, gökleri ve yeri yarattıktan sonra “arşa istivâ etmiştir.” اَلْعَرْشُ (arş) yüksek bir mekân, eve nispetle
tavan, tavana nispetle çatı, çadır ve çatı gibi gittikçe artan ve gölge veren şeyler
mânasına gelir. Bu mânalardan hareketle arş, hükümdarların oturduğu taht ve bu
tahtın gereği olan kuvvet, hakimiyet ve saltanat mânasında da kullanılmıştır. اَلإسْتِوَاءُ (istivâ) ise oturmak, kurulmak, yerleşmek,
yönetmek, idare etmek demektir. Allah’ın arşa istivâsını fizikî ve cismânî
olarak düşünmek olabilecek olamaz. Dolayısıyla bu ifade, bütün varlıkların üzerinde
ve ötesinde sonsuz yüceliğe sahip, mutlak hâkim olan Allah’ın, kâinata ve
kâinatta bulunan her şeye hükmetmesi, onları en müthiş biçimde düzenleyip
yönetmesi mânasındadır. Bunun temsilî bir ifade olduğunu düşünürsek,
hükümdarlar tahta oturup ülkelerini yönettikleri gibi, mâhiyetini yalnızca
kendisinin bileceği bir biçimde Rabbimiz de tahtına oturup bütün kâinatı
yönetmekte, sevk ve idâre etmektedir. Bunun açık delillerinden biri geceyi
gündüzün üzerine örtmesi; gecenin gündüzü sür’atle takip etmesi ve ona
yetişmeye çalışmasıdır. Aynı durum gündüz için de geçerlidir. Nitekim bir başka
âyet-i kerîmede: “Allah sürekli olarak olarak geceyi gündüzün üzerine sarıyor,
gündüzü de gecenin üzerine sarıyor” (Zümer 39/5) buyrulur. Bilindiği gibi
gece ve gündüz, dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden meydana gelir. Dünya
döndükçe güneşi gören yüz gündüz, güneşi görmeyen yüz gece olur. Döndükçe gündüz
tarafı, gece tarafına gelir ve orası da gece olur. Lakin bir taraftan gece
gündüzü örterken, bir taraftan da gündüz geceyi örter. Âdetâ birbirine meftûn
iki sevgili gibi gece ile gündüz birbiri ardından kesintisiz bir biçimde koşar
dururlar. Bu koşunun hızı ise dünyanın dönüş hızıdır.
Allah
Teâlâ’nın sonsuz bir ilim, irade, kudret ve hikmetle kâinatı idâre etmesinin
bir başka açık delili, O’nun güneşi, ayı ve yıldızları yaratıp emrine boyun
eğdirmiş olmasıdır. Hiç biri Allah’ın emrine, irade ve tasarrufuna karşı bir
başkaldırı, direniş ve muhalefet göstermez, gösteremez. Gerek gündüzün ortaya çıkıp
dört bir yanı aydınlatan güneş, gerek geceleyin gökyüzünün kandilleri olarak
arz-ı endâm eden ay ve yıldızlar, “Allah her bir göğe vazifesini açıkladı” (Fussılet
41/12) âyetinin beyân ettiği gibi kendilerine verilen ilâhî emre itaat etmek ve
uymak mecburiyetindedirler. Yaratılışları, mâhiyetleri, tabiatları, aldıkları emre
uymaktan ibarettir. Hepsi yaratılmış, hepsi ilâhî iradeye tâbi, rabbanî
saltanatın icabına boyun eğdirilmiş, onun tedbir ve hikmeti ile evirip
çevirmesine göre hareket eden memurlardır.
Âyetin
“Yaratma da, emir ve idâre yetkisi de
yalnız O’na aittir” (A‘râf 7/54)
kısmı pek derin mânalar ifade eder. Şöyle ki:
Maddesiyle,
mânasıyla bütün varlıkları yaratan ve onlarla alakalı her türlü emri veren
Allah’tır. Bütün kâinat O’nun yaratığı; bunların yaratılması, varlıklarının
devam ettirilmesi ve yönetilmesiyle alakalı kanunlar da O’nun emridir. Madde ve mâna,
beden ve ruh, mülkiyet ve tasarruf hep Allah’ın eseri ve düzenlemesi olup,
O’nun müthiş ilmi, hür iradesi ve nihayetsiz kudretiyle ortaya çıkıp
varlıklarını devam ettirmektedirler. İşte bu muazzam işleri gerçekleştiren ve Âlemlerin
Rabbi olan Allah pek yücedir. اَلْبَرَكَةُ (bereket) kelimesinde büyüklük, yücelik,
sürekli olaraklik ve sağlamlıkla birlikte büyüme, artma ve gelişme mânaları mevcuttur.
Bunlara ilâve olarak iyilik ve refah mânalarını da taşır. Buna göre ayet,
“Allah’ın iyilik, ihsan, ikram ve faziletleri nihâyetsizdir. O’nun hayrı her
yere ulaşır. O, hudûdu olmayan yüce bir makam ve mevki sahibidir. Üstelik,
O’nun iyilikleri ve faziletleri için bir bozulma yahut eksilme sözkonusu
değildir, sürekli olarak ve sabittir. İnsanı yaratan ve onu kullukla sorumlu tutan da
O’dur.” Dolayısıyla insan Rabbini en iyi biçimde tanımaya çalışacak, O’nun
emrini her şeyin üzerinde tutacak ve var gücüyle kulluğunun gereğini yerine
getirmeye gayret gösterecektir. Bunu başarmak için de acziyetini fark edip
Rabbine yalvaracaktır:
A’râf Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
A’râf Suresi 54. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/



