Ramazan Orucu ile İlgili Esaslar
Ramazan Orucu ile İlgili Esaslar
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Oruç ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Oruç başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Oruç ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Ramazan orucu kimlere farzdır? Ramazan ayının önemi nedir? İlâç kullanmak, aşı ve iğne yaptırmak orucu bozar mı? İşte Ramazan orucu ile alakalı esaslar.
Ramazan orucu, bu aya ulaşan, akıllı ve ergen olan, oruç tutmada hastalık, çok yaşlılık, ay hali, yolculuk gibi bir engeli bulunmayan her mümin erkeğe ve kadına farzdır. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
“Sizden her kim Ramazan ayına ulaşırsa oruç tutsun. Kim de hasta olur yahut yolculukta bulunursa başka günlerde sayısınca kaza etsin.” [1]
Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:“Ramazan hilâlini görünce oruç tutun, Şevval hilâlini görünce de iftar edin ve bayram yapın. Eğer hava bulutlu olursa Şâban ayını otuza tamamlayın” [2]
Orucun vakti, sabaha karşı ikinci fecirden güneşin batmasına kadar olan süredir. Orucun bu başlama anına “imsak vakti” denir. Günümüzde, şehir ve beldelere göre imsak zamanları, saat ve dakika olarak, önceden yapılan gözlem ve hesaplamalarla takvimlere yazılmaktadır.
Ebû Hüreyre’nin naklettiği bir hadiste, Allâh’ın elçisi şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı gelince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır ve şeytanlar zincire vurulur.” [3] Bu hadisi şu biçimde anlamak daha uygun olur; o ayda mü’mini cennete ulaştıracak rahmet kapıları açılır, cehenneme gitmesine yol açabilecek fiillerden uzaklaşır, bu yüzden şeytanın insana etki yapma gücü zayıflar. Nitekim Ebû Hüreyre’den başka bir rivayette “cennet kapıları” yerine “rahmet kapıları” ifadesi yer alır.
RAMAZAN AYININ ÖNEMİ
Ramazan ayının önemi; Kur’ân’ın, ilk kez bu aydaki Kadir gecesinde topluca dünya semasına indirilmiş olmasından ve o gecede, Alak suresinin ilk ayetlerinin Hira Mağarası’nda Allâh’ın elçisine indirilmeye başlanmış bulunmasından dolayıdır. Ramazan orucu, Kur’ân’ın indirilişini bir çeşit kutlama, vahyin gelişini melek yaşamına benzer biçimde karşılama manasına gelmektedir.[4]
Kudsî bir hadiste şöyle buyrulur: “Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık mevcuttur; fakat oruç bunun dışındadır. Çünkü oruç benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim.” [5]
Başka hadislerde şöyle buyurudur: “Kim îman ederek ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” [6]
ORUÇTA NİYET ETMENİN HÜKMÜ NEDİR?
Her türlü oruç için olabilecek bi hayli, sabah vakti girmeden önce yahut geceden niyet etmek en faziletli olanıdır. Böylelikle niyet, oruç ibadetine başlama sırasında bulunmuş olur. Bunun yanında, Ramazan orucuna, nafile oruçlara ve tutulacağı gün ve tarih belirtilmiş olan adak oruçlarına, güneşin batımından ibu yana ertesi gün kuşluk vaktine hatta öğle namazı vaktinin girmesinden az öncesine kadar niyet edilebilir. Lakin güneşin, tepe noktasından batıya yönelmesinden ibu yana akşama kadar artık hiçbir oruca niyet edilemez.[7] Bunun yanında kaza ve kefaret oruçları ile mutlak adak orucuna güneşin batışından, en geç imsak vakti girinceye kadar niyet edilmesi gerekir.
Fakihlerin çoğunluğuna göre Ramazan’ın her günü için ayrı ayrı niyet etmek gerekir. Çünkü her bir günün orucu kendi başına bir ibadet olup, başka günlerde tutulan yahut tutulacak olan oruçla ilişkisi yoktur.
Malikilere göre ise, ara vermeksizin peş peşe tutulması gereken oruçlarda en başta yapılacak tek niyet yeterli gelmektedir. Dayandıkları delil; “Sizden her kim Ramazan ayına yetişirse oruç tutsun”ayetidir.[8]
Bir bayan halen âdet halinde iken geceleyin oruca niyet etse, ikinci fecirden önce temizlenmiş olursa orucu sahih olur.
Oruca güneş battıktan sonra niyet edilmesi halinde, imsak vaktine kadar yeme içme ve cinsel ilişkide bulunma oruca zarar vermez. Çünkü geceden yapılan niyet imsaktan ibu yana başlayacak olan oruç ibadeti için yapılmış olur. Nitekim imsaktan önceye kadar bu niyetten dönülmesi de olabilecekdür.[9]
İlâç kullanmak, aşı ve iğne yaptırmak orucu bozar mı? İslâm dini insana gücünün yetmeyeceği bir şeyi yüklemez. Bundan dolayı hastalık, yolculuk ve çok yaşlılık gibi durumlarda yükümlülüklerin hafifletildiği görülür.
Ebû Hanîfe’ye göre karın boşluğuna yahut beyne kadar ulaşan derin yaralara sürülen ilaçlar karın boşluğuna yahut beyne ulaşınca oruç bozulur ve kazayı gerektirir. Buna göre aşı yahut iğne yoluyla deri altına, adaleye yahut damara zerk edilen ilaç orucu bozar.
İmam Muhammed ve Ebû Yûsuf’a göre ise, bir şey normal yollardan içeriye girmedikçe oruç bozulmaz. Çünkü oruç, “normal bir yoldan, ağız yahut burun gibi bir uzuvdan içeriye bir şey götürmemek suretiyle kendini tutmak.” şeklinde tanımlanır. Bu hususta derin bir yaraya konan ilâcın karına yahut beyne ulaşmasına itibar edilmez. Çünkü bu nüfuz etme normal bir yolla olmamıştır. Buna göre, aşı ve iğnenin de orucu bozmaması gerekir. Eskiden fetvahanede ve Ezher Üniversitesi fetva komisyonunda 1948 senesinde “Bedenin normal delikleri dışında kalan bir yerden içeriye giren şey orucu bozmaz.” şeklinde fetva verilmiştir.[10]
DİYANET’İN ORUÇ FETVASI
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun fetvası da bu biçimdedir.
Lakin günümüzde, müctehit imamlar devrinde bulunmayan ve açlığı, susuzluğu giderecek veya oruca karşı vücuda direnç sağlayacak hap, iğne, serum vb. nin kullanılması oruç ibadetini amacından uzaklaştırabilir. Bundan dolayı gündüz ilâç almak zorunda olan hastaların orucu kazaya bırakması, durumu hafif olanların ise iğneyi iftardan sonra yaptırması ihtiyata daha uygundur.
Ramazan ayında en az 90 km. ve daha uzak bir yer için yola çıkan kimse, dört rekâtlı farz namazları iki rekat olarak kılar ve isterse Ramazan orucunu tutmayabilir. Daha sonra tutmadığı gün yerine gün kaza eder. Lakin, zarar görmeyecekse yolcunun oruç tutması daha faziletlidir. Kur’ân’da şöyle buyurulur: “Sizden kim hasta olur yahut seferde bulunursa diğer günlerde tutamadığı günler sayısınca oruç tutsun”[11]
Yılın bütün mevsimlerinde yaşlılık yahut sürekli olarak hastalık sebebiyle oruç tutmaktan aciz olanların, oruç tutmayıp, bunun yerine, tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir. Kur’ân’da şöyle buyrulur:
“Oruç tutmaya gücü yetmeyenlerin bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir.”[12] İyileşme umudu bulunmayan hastalar da yaşlılar gibidir.
RAMAZAN BORCU İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Üzerinde Ramazan’a ait oruç borcu olan kimse için iki durum söz konusudur:
a) Çoğunluk fakihlere göre, oruç kazası bulunan kimse, vakit darlığı, hastalık, yolculuk, aşırı yaşlılık yahut sürekli olarak hastalık gibi bir özür yüzünden orucunu kaza edemeden ölmüşse, bu oruç borcu düşmüş sayılır. Çünkü bu imkânsızlığın ortaya çıkmasında kendisinin bir kusuru yoktur. Bu oruçlar hac’da olduğu gibi bedelsiz olarak düşmüştür. Kaza edilmeleri de gerekmez. Çünkü bunları yerine getirecek zaman ve imkân olmamıştır.
b) Oruç borcu olan kişi oruçlarının kazasını yapma imkânını elde ettikten sonra ölmüşse, vasiyet etmişse mirasçıları miras malının üçte birinden hergün için bir fidye verirler. Vasiyeti yoksa, mirasçıları bu fidyeyi verip vermemekte muhayyerdir. Hadiste şöyle buyrulur: “Üzerinde bir ay oruç borcu olduğu halde ölen kimse adına, her gün için bir yoksul doyurulsun.” [13]
Ramazan orucun bilerek bozan kişiyle alakalı olarak Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:“Kim Ramazan ayında kasten orucunu bozarsa, onun üzerine zıhar yapan kimseye gereken şey (kefaret) mevcuttur.” [14] Bu da Mücâdele sûresi 58/3-4 ncü ayetlerde belildirilği gibi, a) Bir köle azadı, buna güç yetiremeyen için, b) İki ay aralıksız oruç tutmak, buna da gücü yetmeyen için, c) 60 yoksula fidye miktarınca para yahut gıda vermekten ibarettir.[15]
Buna göre; mutat olarak yenilen -içilen bir şeyi oruçlunun bilerek yemesi ve içmesi orucu bozar hem kaza hem kefaret gerekir.
Şâfiler’e göre oruç kefareti zıhar kefaretine bağlandığı için, yalnızca cinsel birleşme yoluyla olan oruç için kefaret gerekir. Yeme içme gibi bir yolla bozulan oruç için tevbe ve gün yerine gün oruç kazası yeterli olur. Çünkü Hz. Peygamber zamanında bu konu, sahabeden Evs b. Sâmit ile eşi Havle binti Mâlik içinde yaşanan oruç bozma olayı cinsel yolla alakalıdir.[16]
Dipnotlar:
[1] Bakara, 2/185. [2] Buhârî, Savm, 5, 11; Müslim, Sıyâm, 4, 7, 8, 17-20. [3] Müslim, Sıyâm, 1,2. [4] Duhân, 44/3; Kadr, 97/1. [5] Buhârî, Savm, 2, 9; Müslim, Sıyâm, 30, 164; Nesâî, Sıyâm, 42. [6] Buhârî, Savm, 6. [7] Kâsânî, age, II, 85; İbnü’l-Hümâm, age, II, 43-50, 62; Şürünbülâlî, s. 106; Meydânî, Lübâb, I, 163. [8] Kâsânî, age, II, 85; İbn Rüşd, age, I, 282 vd.; İbn Kudâme, Muğnî, III, 93; Şirbînî, age, I, 424. [9] bk. Kâsânî, age, II, 83 vd.; İbnü’l-Hümâm, age, II, 43 vd.; Şürünbülâlî, age, s. 106; Serahsî, Mebsût, 3. baskı, Beyrut 1398/1978, III, 128 vd.; el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 3. baskı, Bulak 1393/1973, I, 194 vd.; Zühaylî, age, II, 624 vd.; Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, 285 vd. [10] bk. Kâsânî, age, II, 94-102; İbnü’l-Hümâm, age, II, 64 vd.; İbn Âbidîn, age, II, 132 vd., (Terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1985, IV, 294 vd.); Şirbâsî, Yes’elûneke fî’d-Dîn ve’l-Hayat, I, 144, 145; Bilmen, age, s. 292-293; Hayrettin Karaman, Günün Meseleleri, İstanbul, 1982, I, 502, II, 32. [11] Bakara, 2/184. [12] Bakara, 2/184. [13] İbn Mâce, Sıyâm, 50; Ayrıca bk. Tirmizî, Savm, 23; Mâlik, Muvatta’, Sıyâm, 53. [14] İbnu’l-Hümâm, Feth, II, 70. [15] Buhârî, Savm, 30, Hibe, 20, Nafakât, 13, Keffârât, 2-4; Müslim, Sıyâm, 81 37. [16] Mücâdele, 58/3, 4.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/