Kuran-ı Kerim

Nisâ Suresi 34. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Nisâ Suresi 34. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Nisâ Suresi 34. ayeti ne anlatıyor? Nisâ Suresi 34. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…

Nisâ Suresi 34. Ayetinin Arapçası:

اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا

Nisâ Suresi 34. Ayetinin Meali (Anlamı):

Erkekler kadınlar üzerinde yönetici ve koruyucudurlar. Bunun nedeni, Allah’ın bireylerin bir kısmını diğerlerinden üstün yaratması ve bir de erkeklerin, kendi mallarından mehir ve evin geçimi gibi harcama sorumluluklarının olmasıdır. Şu halde sâliha kadınlar itaatkârdırlar. Allah’ın, onların kocaları üzerindeki haklarını korumasına karşılık, hanımlar da kocalarının bulunmadığı zamanlarda ve kimsenin görmeyeceği yerlerde namuslarını, onların mallarını ve çocuklarını korurlar. Dikbaşlılık ve serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince; ilk kez bunlara nasihat edin, vazgeçmezlerse yataklarında yalnız bırakın, bu da sonuç vermezse onları dövün. Size itaat ederlerse artık onlara haksızlık etmek için herhangi bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.

Nisâ Suresi 34. Ayetinin Tefsiri:

“Koruyucu
ve yönetici” olarak çevrilen kelime, اَلْقَوَّامُ
(kavvâm)dır. Kavvâm; bir işe bakan ve onu gereği gibi yapıp neticelendirmaya
önem veren mânasını taşır. Buna göre erkekler kadınların genel anlamda hâkimi
olmakla birlikte, bu hâkimiyet mutlak ve keyfî değil, “Bir kavmin efendisi,
ona hizmet edendir”
(Deylemî, Müsned, II, 324) hadisindeki mânaya
uygun olarak, hizmet etme anlamını da içinde barındıran bir hâkimiyettir.
Böylelikle, Kur’ân’ın tespit ettiği aile ve toplum içindeki iş bölümünde, kadınla
erkek içinde mutlak bir eşitlikten söz etmek doğru değildir. Lakin her iki
cinsin fıtratlarına uygun düşecek bir işbölümünden ve dayanışmadan söz etmek
olabilecekdür.

Âyette
kocaların eşleri üzerindeki değil de, genelde erkeklerin kadınlar
üzerindeki koruyuculuk ve yöneticiliğinden bahsedilir. Erkeklerin bu özelliği
de, biri fıtrî, diğeri ise kesbî ve içtimâî nitelikte olan şu iki sebebe
bağlanır:

Birincisi;
Allah bireylerin bir kısmını diğerlerinden daha üstün özelliklerle yaratmıştır.
Burada genelde erkeklerin kadınlara nispetle fıtraten bir üstünlüğe sahip
oldukları anlaşılır. Lakin söz konusu edilen ve erkeğin yaratılıştan sahip
olduğu üstünlük her bakımdan değil, “kavvâm”lık vazifesinin gerekleri olan bazı
hususiyetlerdir. Fizikî güç, aklî olgunluk, idarî kabiliyet gibi özellikler
bunlar içinde sayılabilir. Bunun yanında, âyet-i kerîme, bu üstünlüğü
mutlak mânada erkeklere hasretmemiş, bazı insanları diğer bazılarına üstün
kıldığını ifade eden bir üslupla nâzil olmuştur. Buradaki söz gelişinden,
erkeklerde bulunup kadınlarda olmayan bazı hususiyetler ilk kez bilinmesi lazımdır.
Şunu da belirtmek gerekir ki, her erkeğin her kadından bu noktada üstün
olduğunu söylemek doğru değildir. Fert fert karşı karşıya geldirmak yerine, cins olarak
genel mânada erkeğin kadından yöneticilik yönünden üstün olduğu söylenebilir.
Lakin bazı kadınların bazı erkeklerden bu hususta daha ileri olduğu da müşâhede
edilen bir durumdur. Ayrıca kadın cinsi de erkek cinsinde bulunmayan bazı fıtrî
özelliklerle mücehhez kılınmıştır. Bu nedenle her iki cinsin birbirine çeşitli
yönlerden muhtaç ve bağımlı olduğu unutulmamalıdır. Yine bu ifade tarzından,
erkeğin “kavvâm” olabilmesi için sözü edilen üstünlüklere sahip olması
gerektiği anlaşılır.

İkincisi;
erkekler mallarından harcama yapmaktadırlar. Yani aile geçimini ve diğer mâlî
yükümlülükleri üstlenen cins erkektir. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinden
ibu yana genelde ailenin geçimini sağlayan taraf erkek olmuştur. Nitekim
mirasta kadının erkeğe göre yarım hisse alması da bu noktayla alakalıdır.
Günümüzde kadınlar iktisâdî hayata mühim ölçüde dâhil olmakla birlikte, büyük
çoğunluk itibariyle aynı durum devam etmektedir.

Ailenin
teşekkülünü sağlayan temel esaslar olan karı-koca, aile yaşamını Allah’ın
rızâsına uygun bir biçimde yürütebilmek için bazı dînî, hukukî, ahlâkî
kâidelere uymak mecburiyetindedirler. Bu kâidelere uyulduğu müddetçe oldukça önemli
problem çıkmayacaktır. Lakin taraflar bu kâidelere uymazsa çeşitli yaptırımlar
devreye girecektir. Bu nedenledir ki, bu âyet-i kerîmede kadının, 128. âyette
ise kocanın hukuku çiğnemesi söz konusu edilerek, sorunun çözümü için bazı
önlemler konulmuştur.

Kur’ân-ı
Kerîm’e göre kadınlar, aile hukukuna riayet edip etmemelerine göre iki sıfatla
vasıflanır: “Sâliha” ve “nâşize”. Sâliha
kadınlar itaatkârdır. Onların mümeyyiz vasıfları hem Allah’a hem de
eşlerine itaatkâr olmalarıdır. Bunlar ilâhî kanunlara uygun davranır, ailenin
namus ve şerefine leke sürmezler. Resulullah (s.a.s.), böyle sâliha ve dindar
kadınları överek  şöyle buyurmuştur:

“Kadınların en hayırlısı, yüzüne baktığında seni mutlu eden, bir
şey yapmasını istediğinde itaat eden, yanında bulunmadığın sırada gerek nefsi
ve gerekse malın yönünden seni korumaya çalışan kadındır.”
(Ebû Dâvûd, Zekât
32; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 251, 432)

“Dünya geçici bir yararlanmadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en
hayırlı varlığı dindar kadındır.”
(Müslim, Radâ‘ 64)

“Bir kadın beş vakit namazını kılar, orucunu tutar, namusunu korur
ve kocasına itaat ederse; ona «Cennete istediğin kapıdan gir» denilir.”
(Ahmed b.
Hanbel, Müsned, I, 191)

Bir
kadın, şayet “kavvâm”lık vazifesini layıkıyla yerine getiren bir kocaya karşı
itaatsizlik, sözü edilen kâidelere karşı çıkma ve başkaldırma alâmetleri
gösterirse, âyet-i kerîme kocanın alması gereken bazı önlemleri bildirir. Bu
önlemler sırasıyla şöyledir:

 
Nasihat etmek,

 
Yatakta yalnız bırakmak,

 
Yüze vurmamak ve yara bere bırakacak tarzda olmamak şartıyla
hafifçe dövmek.

Dövmekle
alakalı unutulmaması gereken şu üç noktaya özen göstermek gerekir. Birinci
olarak, erkek ailevî vazifelerini yerine getirmiş ve kavvâmlık çerçevesine
giren mesuliyetlerini ifa etmiş olmalıdır. İkinci olarak, burada dövülmesi söz konusu
edilen kişi, ailenin şeref ve haysiyetine aykırı hareket eden, itaatsizliği ve
baş kaldırması söz konusu olan ve diğer önlemler kâr etmeyen bir kadındır.
Dövme işi, boşanmaya gidilen bir yolda, ailenin bozulmaya yüz tutan bir yönünün
ıslahı için son çarelerden biri olarak zikredilmektedir. Üçüncü olarak da,
hiçbir âlim ve müfessir kadının feci bir surette dövülebileceğine cevaz
vermemiş, bilakis dövmenin hafif, iz bırakmayacak, zarar vermeyecek, yüze
gelmeyecek biçimde olması gerektiği ısrarla açıklanmıştır. Bütün bunlardan
sonra, ibaresi apaçık olan bir hususu farklı amaçlarla, farklı zihniyetlerle
tevil yoluna gitmek caiz değildir.

Şunu
da göz ardı etmemek lazımdır ki, ayet-i celilede son çare olarak sunulan dövme
fiili, hiçbir zaman istenen bir durum olmamakla ve bütün kadınlara şamil
bulunmamakla birlikte toplum kapsamlı olarak incelendiğinde bazı kadınların
hafif de olsa şiddet kullanmaktan başka bir dilden anlamayacakları gerçeğidir.
Kadınla alakalı konulara kadın duygusallığı içinde yaklaşan bazı dar görüşlü
kimseler adeta Allah kelamında bir yanlış varmış gibi bir gayret içine girip
anlamı gayet açık ve net bulunan bir kelimeyi, bir tabiri, bir gerçeği tersine
çevirip gerçek dışı bir yoruma zorlamaktadırlar. Kocasına daimi itaatsizlik
halinde olan, ailenin saygınlığını hiçe sayarak davranan, sözden anlamayan, yerine
göre kocasına şiddet kullanmayı düşünen bir kadını te’dib edip yuvayı
yıkılmaktan kurtarmaya çalışmak ve bu formülü başka hiç çare kalmamışsa son
çare olarak uygulamakta bir mahzur yoktur. Bugünlerde karısı aracılığıyla şiddete
maruz kalan erkeklerin sayısı artmasına rağmen bir çok kimse görmezlikten
gelirken, böyle bir hususta feminist yaklaşımların kendilerini nerelere
götüreceğini hesaplamayan basîretsiz bireyler düşünmeden ve toplumu tanımadan
konuşmaya devam etmektedirler.

Bu
açıklananların yanında, dinimizin hukukî kâidelerden başka ahlâkî tavsiyeleri
olduğu da unutulmamalıdır. Bazı durumlarda uygulanabilecek ihtimaller, fetva ve
takvâ yolları olarak iki biçimde mülahaza olunabilir. Bu bakımdan, âyet-i
kerîmede gerekli durumlarda ve şartlarına uygun biçimde dövme izni yer almakla
birlikte, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) erkeklerin eşlerini dövmelerini menetmiş
(Buhârî, Nikah 93), kendisi de yaşamı boyunca hiç kimseye elini kaldırmamıştır.
Resulullah (s.a.s.), hanımlarıyla farklı zamanlarda sıkıntılı günler yaşamış,
aralarındaki kıskançlık neticesi mübârek gönlünü huzursuz eden durumlarla
karşılaşmış, hatta dünyalık isteklerinden bunaldığı için bir ay boyunca bütün
eşlerinden ayrılıp tek başına inzivaya çekildiği bir dönem dahi olmuş, buna
rağmen asla hiçbir hanımına değil el kaldırmak, kırıcı bir söz dahi
söylememiştir. Böyle bir Peygamberin ümmeti olan müslümanlara da kadınlara
karşı onunki gibi bir inceliğe sahip olmaya çalışmak yaraşır.

Gönül
ehli bir âlim şöyle der: “Kadının bir eziyetine katlanmak, aslında yirmi
eziyetinden kurtulmak demektir. Bir eziyete katlanınca çocuğunuzu tokattan,
tencerenizi kırılmaktan, buzağınızı dayaktan, kedinizi itilip kakılmaktan,
elbisenizi yanmaktan, misafirlerinizi de bırakılıp gitmekten kurtarmış
olursunuz.”

Resûlullah
(s.a.s.), erkekleri hanımların eziyetlerine karşı daha müsamahakâr olmaya
teşvik için şöyle buyurur:

“Dünyada hiçbir kadın eşine eziyet etmez ki hûrilerden olan eşi
ona şöyle çıkışmasın: «Allah canını alsın. Ona eziyet etme. O senin yanında
misâfirdir. Yakında seni bırakıp bize gelecek!»
” (Tirmizî,
Radâ‘ 19).

Bütün
bu önlemler faydalı olduğu ve serkeşlik yapıp başkaldıran kadın bu
davranışından vazgeçtiği takdirde, artık ona haksızlık yapmak için kocanın
herhangi bir bahane araması, sözlü yahut fiilî olarak eza etmesi eziyetdür, caiz
değildir. Aksi takdirde karşısında çok yüce olan Allah’ı bulur ki, Allah’ın
zulmeden erkeğe karşı olan kudreti, erkeğin kadına karşı olan kuvvetinden fazla
daha büyüktür.

Bütün
bu aile içi önlemler fayda vermez ve aile dağılma noktasına gelirse Yüce Allah
son çare olarak şöyle bir çözüm yoluna gidilmesini tavsiye buyuruyor:

Nisâ Suresi tefsiri için tıklayınız…

Ayrıca Bakınız.  A'râf Suresi 198. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nisâ Suresi 34. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın