Nisâ Suresi 163. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Nisâ Suresi 163. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Nisâ Suresi 163. ayeti ne anlatıyor? Nisâ Suresi 163. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Nisâ Suresi 163. Ayetinin Arapçası:
اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُورًاۚ
Nisâ Suresi 163. Ayetinin Meali (Anlamı):
Rasûlüm! Biz, Nûh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyediyoruz. Nitekim İbrâhim’e, İsmâil’e, İshâk’a, Yâkub’a onun soyundan gelen peygamberlere, İsa’ya, Eyyûb’e, Yûnus’a Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.
Nisâ Suresi 163. Ayetinin Tefsiri:
Hz.
Muhammed (s.a.s.) Efendimiz, ilk defa peygamberlik davasıyla ortaya çıkmış bir
şahıs değildir. Nitekim âyet-i kerîmede: “De ki: «Peygamber olarak
gönderilen ilk kişi ben değilim. Bana yahut size ne yapıldığını da bilemem.
Ben, yalnızca bana vahyolunana ikazm; çünkü ben fakat apaçık bir ikazcıyım»” (Ahkâf
46/9) buyrulur. Ondan önce isim ve kıssaları Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen ve
zikredilmeyen birden fazla peygamber gelmiş, Allah’tan vahiy almış ve bunu insanlara
tebliğ etmişlerdir. Nitekim bunlardan bir kısmının ismi burada geçmektedir.
اَلزَبُورُ (Zebûr), kelime olarak “yazılı şey” mânasında
olup, Hz. Dâvûd’a verilen kitabın adıdır. Kaynaklarda verilen bilgilere göre
Zebûr yüz elli sûreden ibaret olup, bunlarda herhangi bir hüküm, helâl ve
harama dair bir buyruk yoktu. Bu kitap bir takım hikmetli sözler ve öğütler
ihtiva etmekteydi. (bk. Kurtubî, el-Câmi‘, VI, 17)
Peygamberlerin
gönderiliş maksadı, iman edip davetlerini kabul edenleri cennetle müjdelemek,
inkâr yolunu tutanları da cehennemle uyarmaktır. Üstelik peygamber geldikten
sonra bireylerin kıyamette Allah’a karşı ileri sürebilecekleri bir bahaneleri
kalmayacaktır. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“Biz, peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz.” (İsrâ 17/15)
“Şayet biz, kitap ve peygamber göndermeden önce kendilerini
aslında hak ettikleri bir felâketle helâk edecek olsaydık, bu takdirde:
«Rabbimiz, ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, böyle rezil ve perişan
olmadan önce senin âyetlerine uysaydık!» diyeceklerdi.” (Tâhâ
20/134)
Peygamberlerin gelmediği zamanlarda yaşayan,
yaşadıkları bölge itibariyle peygamberlerin tebliğlerine ulaşamayan yahut
bunlarla yeteri kadar irtibat kuramayan insanlar, yalnızca Allah’ın varlığı ve
birliğini tanıyarak O’na inanmakla mesuldürler. Bunun dışında dinî bakımdan
herhangi bir sorumlulukları yoktur. Lakin peygamberin davetini işitip dinin ne
olduğunu anlayanlar, aynı biçimde sonraki asırlarda dünyaya gözlerini açtıği halde dini
doğru bir biçimde öğrenme imkânı bulanlar iman etmeyip inkâr yolunu tutarlarsa,
bunun mutlaka cezasını çekeceklerdir.[1]
Kur’ân-ı
Kerîm’in gerçekliğine gelince:
[1]Allah Teâlâ’nın Hz. Mûsâ ile konuşması ile ilgili A‘râf 7/143. âyetin tefsirinde izah yapılmıştır.
Nisâ Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Nisâ Suresi 163. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/