Nisâ Suresi 143. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Nisâ Suresi 143. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Nisâ Suresi 143. ayeti ne anlatıyor? Nisâ Suresi 143. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Nisâ Suresi 143. Ayetinin Arapçası:
مُذَبْذَب۪ينَ بَيْنَ ذٰلِكَۗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلًا
Nisâ Suresi 143. Ayetinin Meali (Anlamı):
Onlar, mü’minlerle kâfirlerin içinde bocalayıp duranlardır. Tam olarak ne mü’minlere ne de kâfirlere bağlanabilirler. Allah kimi saptırırsa, artık sen onun için bir kurtuluş yolu bulamazsın.
Nisâ Suresi 143. Ayetinin Tefsiri:
Münafıklar,
iki yüzlülük yapmaları, yalan söylemeleri, mü’minler aleyhine hileler ve
tuzaklar planlamaları ile güya Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Bunu yaparken
ilâhî bir kamera altında bulunduklarını, yaptıkları her şeyin kayıt edildiğini
hiç dikkate almazlar. Halbuki her şeyi gören ve bilen Allah Teâlâ, onların
tuzaklarını boşa çıkaracak, hilelerini başlarına geçirecek ve mü’minleri
aldatmak istemelerine mukâbil onları cezalandıracaktır. Burada münafıkların
dört mühim özelliğine temas edilir:
›
Onlar, namazı tembel tembel, isteksiz bir biçimde kılmaya çalışırlar.
Kendilerini müslüman gösterebilmek için cemaatle namaza iştirakleri
gerektiğinden, cemaate gelmek onlara çok zor gelir. Namazı fakat riyakârlık
yapmak için kılarlar. Bu nedenle herhangi bir sevap ummazlar. Onu terk etmekten
dolayı da ceza göreceklerine inanmazlar. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Münafıklara
en ağır gelen namaz, yatsı namazı ile sabah namazıdır.” (Buhârî, Mevâkît
20; Müslim, Mesâcid 252) Çünkü gündüzün çalışıp yoruldukları için yatsı
namazına gitmek, derin uyku vaktine rast geldiği için de sabah namazına gitmek
onlara ağır gelir.
›
İnsanlara gösteriş yaparlar. Bütün kıldıkları namaz ve yaptıkları
hayırlar hep gösteriş içindir. Allah’a gerçek mânada inanmadıkları ve O’ndan
bir sevap ummadıkları için yaptıklarını yalnızca dünyevî beklenti ve endişelerle
yaparlar.
›
Allah’ı az zikrederler, hemen hemen hatırlarına bile getirmezler.
Zira Allah’ın zikri onların dillerine ve kalplerine yerleşmemiştir. Gönüllü
olarak ne teşbih ne tehlil getiriler ne de Kur’an okurlar. Sadece riya için
kıldıkları namazlarda tekbir getirirler. Bu da tabi ki çok zikir sayılmaz.
Gerçekten de müslüman görünen nice insanlar mevcuttur ki, günlerce birlikte olsan
onlardan ne bir tehlil ne de bir tesbih duymak olabilecek olabilir. Lakin dünya ve
dünyalıklarla alakalı faydasız konuşmalar bütün zamanlarıni doldurur. Bundan
hiç usanmazlar. Bunun bir munâfıklık alâmeti olduğunun farkında bile
değildirler. Halbuki mü’minin üç kalesi mevcuttur. Bunlar mescid, zikrullah ve
Kur’an tilâvetidir. Bu üç şeyden biriyle meşgul olan mü’min, kendini şeytandan
koruyan bir kaleye sığınmış sayılır.
›
Onlar iman ile küfür içinde kararsızlık, tereddüt ve şaşkınlık
içindedirler. İç ve dış dünyaları tam bir istikrarsızlık manzarası
arzetmektedir. Ne mü’minlere yar olabilirler, ne de kâfirlere tam anlamıyla bağlanabilirler.
İki grup içinde bocalar dururlar. Her iki tarafı da tatmin etme çabası
içinde uğraşır, böylece ömürlerini boş yere tüketirler. Tercihlerini
sapıklıktan yana kullandıkları için, Allah onları doğru yoldan saptırmış ve
derin bir şaşkınlık içine bırakmıştır. Böyle durumda olan kimselere bir hidâyet
ve kurtuluş yolu bulmak olabilecek değildir.
Resûl-i
Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Münafığın durumu, hangi sürüye katılacağını bilemeyen, iki sürü
içindeki şaşkın koyun gibidir. Kimi zaman bu tarafa, kimi zaman da diğerine
gider, kalır.” (Müslim, Munâfıkîn 17)
Bu
bakımdan kurtuluş itibariyle mü’min, münafık ve kâfirin durumunu bir nehre
atılan üç kimsenin hâline benzetmek olabilecekdür. Mü’min nehri geçer. Kâfir olduğu
yerde kalır. Münafık ise, nehri geçmeye teşebbüs eder, fakat ortasına
geldiğinde muvaffak olamayacağını anlar. O vakit kâfir ona: “Bana doğru gel de
boğulmayasın” diye seslenir. Mü’min de ona: “Benden tarafa gel de kurtul” diye
bağırır. Bunun üzerine münafık ne tarafa gideceğine bir türlü karar veremez.
Tereddüt içinde oyalanırken boğulup gider. İşte bu misalde olduğu gibi münafık
ölene kadar şüpheden kurtulamaz.
Bu
nedenle Yüce Rabbimiz, mü’minleri kâfir ve münafıkların zararlarından korumak
üzere şöyle buyuruyor:
Nisâ Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Nisâ Suresi 143. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/