Nisâ Suresi 105. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Nisâ Suresi 105. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Nisâ Suresi 105. ayeti ne anlatıyor? Nisâ Suresi 105. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Nisâ Suresi 105. Ayetinin Arapçası:
اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يمًاۙ
Nisâ Suresi 105. Ayetinin Meali (Anlamı):
Rasûlüm! Doğrusu biz, ilâhî gerçekleri ortaya koyan bu kitabı sana, insanlar içinde Allah’ın gösterdiği biçimde hüküm verebilesin diye indirdik. Sakın, hâinlerin savunucusu olma!
Nisâ Suresi 105. Ayetinin Tefsiri:
Kur’ân-ı
Kerîm, insanlar içinde Allah Teâlâ’nın muradına uygun tarzda adâlet ve
hakkaniyet prensiplerine dayalı olarak hükmedilmesi için indirilmiştir. Çünkü
O, hakkı açıklayan, her türlü bâtıl ve eğrilikten uzak, yalnızca hak yolu, adâleti
ve doğruyu gösteren bir hidâyet düstûrudur. Bu âyetler ile ilgili şöyle bir iniş
sebebi rivayet edilmektedir:
Zaferoğullarından
ve Ensar’dan Tu‘me b. Übeyrık, komşusu Katâde b. Numân’ın evinden bir zırh
çalmıştı. Zırh, içinde un bulunan bir çuvalda idi. Çuval da yırtık olduğundan
evine kadar un dökülerek gitmişti. Sonra çaldığı zırhı yahudilerden Zeyd b.
Semîn adında bir adamın yanına sakladı. Çalınan zırh Tu‘me’nin yanında aranıp
bulunamayınca o:
“–
Vallahi ben almadım ve onun ile ilgili bir bilgim de yok” diye yemin etti. Zırhın
sahipleri:
“–
Hayır, vallahi zırhı o çaldı. Gece karanlıkta bize geldiğini gördük, zırhı
aldı, evine girinceye kadar da izini sürdük, zaten un izini de görmüştük”
dediler. Lakin Efendimiz hırsızlık suçlamasını reddeden Tu‘me’ye yemin teklif
edip, o da çalmadığına dâir yemin edince zırhın sahipleri mecburen Tu‘me’yi
serbest bıraktılar. Un izini takip ederek nihâyet yahudinin evine geldiler ve
onu tutup Allah Resûlü’ne getirdiler. Yahudi:
“–
Zırhı bana Tu‘me b. Übeyrık verdi” dedi ve yahudilerden bir cemâat da buna
şâhitlik ettiler. Tu‘me’nin kabilesi olan Zaferoğulları ise:
“–
Gelin, Resûlullah’a gidelim” dediler ve Efendimiz’e gelip Tu‘me’nin durumunu
anlattılar. Arkadaşlarını müdafaa sadedinde:
“–
Ey Allah’ın Rasûlü! Eğer hırsızlığı yahudinin yaptığını ilân ederek onu cezalandırmazsan
arkadaşımız helâk olacak, rezil rüsvâ olacak, yahudi de suçsuz çıkacak”
dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyetleri indirerek, kimin hâin, kimin
temiz ve günahsız olduğunu açıkça açıkladı ve Resûlullah (s.a.s.)’e de doğruyu
gösterdi. Buna karşı Tu‘me Hakk’a teslîm olup tevbekâr olacak yerde Mekke’ye
kaçarak dinden döndü. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, V, 362-364; Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl,
s. 183)
Buna
göre hırsızlık yahut herhangi bir suç işlendiğinde, sanık yahut sanıkların tayininde
bir belirsizlik ve zorluk söz konusu olursa hâkimin, sanıkların din ve
milliyetine bakmaksızın tam bir adâlet duygusuyla konuya yaklaşması ve tarafsız
bir biçimde konuyu araştırarak hüküm vermesi gerekir. Çünkü onun vazifesi,
hakkın yerine getirilmesi ve gerçek sahibini bulması için gayret göstermektir.
Dolayısıyla davacının makamı, şöhreti, serveti ve sağladığı menfaat ne olursa
olsun, haksız olduğu takdirde herhangi bir hakim yahut avukat onun tarafını
tutamaz, lehinde hüküm çıkarmak için çalışamaz. Haklı olduğunu bilmediği bir
kimseyi başkası karşısında savunamaz. Bu, caiz değildir. Dolayısıyla, vereceği
hükmün yanlış olma ihtimaline karşılık Cenab-ı Hak Peygamberinden istiğfar
etmesini istemektedir:
Nisâ Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Nisâ Suresi 105. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/