Mâide Suresi 26. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Mâide Suresi 26. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Mâide Suresi 26. ayeti ne anlatıyor? Mâide Suresi 26. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Mâide Suresi 26. Ayetinin Arapçası:
قَالَ فَاِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۚ يَت۪يهُونَ فِي الْاَرْضِ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِق۪ينَ۟
Mâide Suresi 26. Ayetinin Meali (Anlamı):
Allah buyurdu ki: “O mukaddes ülke bundan böyle onlara kırk yıl yasaklanmıştır. Bu süre içinde bulundukları yerde şaşkın şaşkın dolaşıp dursunlar. Sen, yoldan çıkmış o âsî kimseler için hiç gam çekme!”
Mâide Suresi 26. Ayetinin Tefsiri:
İsrâiloğuları,
bu inanmış iki adamın teşvik ve gayretlendirmelerine aldırış etmeksizin ilk
kelimelerinde ısrar etmişler, zorbalar kendi topraklarında bulundukları müddetçe
asla Arz-ı Mukaddes’e girmeyeceklerini söylemişlerdir. Üstelik daha da ileri
giderek küstahça Hz. Mûsâ’ya: “Haydi, sen ve Rabbin birlikte gidip savaşın;
biz işte burada oturuyoruz” (Mâide 5/24) demişlerdir. Bu kelimeleriyle,
Allah’ı ve peygamberini hakir görmek, alaya almak ve onlara aldırış
etmediklerini göstermek istemişlerdir. Kavminin mukaddes arza girmemek üzere
direnmesi karşısında yapılacak hiçbir şeyin kalmadığını gören Hz. Mûsâ, ilâhî
rahmet ve yardımı celbedici kalbî bir rikkatle, üzüntü ve hüzün içinde
Allah Teâlâ’ya yalvarmış; “Rabbim! Benim kendimden ve kardeşimden başka hiç
kimseye sözüm geçmiyor. Artık bizimle şu yoldan çıkmış âsî kavmin içinde sen
hükmünü ver!” (Mâide 5/25)niyazında bulunmuştur. Kavminin
isyanından dolayı dünya çapında başlarına bir musibetin gelmesinden korkan Hz. Mûsâ,
böyle bir yakarışta bulunarak herkese lâyık olduğu cezanın verilmesini,
isyankâr kavminin ateşine kendisini de yakmamasını Allah’tan istemiştir.
Cenâb-ı Hak da, şahsiyetleri erozyona uğramış bu neslin böyle fütuhat gibi
şerefli bir vazifeye lâyık olmadıklarını bildirerek onların bu mukaddes yere
girmekten kırk sene mahrum bırakıldıklarını, bu süre zarfında çölde dar bir
alanda şaşkın şaşkın dolaşacaklarını haber vermiştir. En son da Hz. Mûsâ’ya,
yoldan çıkmış fâsık bir toplum için fazla üzülmeye gerek olmadığını
öğütlemiştir.
Aslını söylemek gerekirse,
Allah’a ve peygambere isyan hastalığı ilk defa İsrâiloğullarında yaşanan
bir şey olmayıp, bunun kökleri tâ Hz. Âdem zamanına ve onun iki oğlu içinde
vuku bulan menfur cinâyete kadar uzanır. Bu cinâyet, haksız yere bireylerin
canına kıymayı göze alan tüm zâlimler için son derece caydırıcı irşat ve
ikazlar taşımaktadır:
Mâide Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Mâide Suresi 26. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/