İman

Kıyametin Küçük Alametleri

Kıyâmetin gelişini iyice yaklaşmadan evvel haber veren birden fazla alâmet mevcuttur. Buna benzer alâmetler, dâimâ mü’minleri îkâz etmekte ve âhirete hazırlanmalarını hatırlatmaktadır.

KIYAMETİN KÜÇÜK ALAMETLERİ

Dinî emirlerin zamanında yapılmaması ve ahlâkın bozulması gibi insan iradesine bağlı olarak büyük alâmetlerden fazla önce yaşanacak olan olaylardır. Sırasıyla kıyametin ufak alametleri;

1. Peygamberimiz’in gönderilmesi ve onunla peygamberliğin sona ermesi.

2. İlmin ortadan kalkıp bilgisizliğin artması.

3. Şarap içme ve zinanın açıkça yapılır olması.

4. Ehliyetsiz bireylerin söz sahibi olması.

5. Adam öldürme hadiselerinın artması.

6. Zamanın bi hayli hızlı geçmesi.

7. Dünya malının bollaşması.

8. Zekât verecek yoksulin bulunmaması.

9. Selamın zayıflaması. Bu olaylar kıyametin ufak alâmetlerinin bazılarıdır. (Buhârî, “Tefsîr”, 79, “Hudûd”, 20, “Fiten”, 25; Tirmizî, “Fiten”, 34; İbn Mâce, “Fiten”, 25; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15

KÜÇÜK KIYAMET ALAMETLERİ

Kıyâmetin gelişini iyice yaklaşmadan evvel haber veren birden fazla alâmet mevcuttur. Buna benzer alâmetler, dâimâ mü’minleri îkâz etmekte ve âhirete hazırlanmalarını hatırlatmaktadır. Bunların bir kısmı şöyledir:

1. Peygamber Efendimizin Gönderilmesi

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nebîler silsilesinin son halkası, nübüvvet takviminin son yaprağıdır. Bi’setinden kıyâmete kadar bütün insanlığa gönderilen ve kendisinden sonra hiçbir peygamber gelmeyecek olan son peygamberdir. Dolayısıyla O’nun cihânı teşrîfi, kıyâmetin de habercisidir. Câbir -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hutbe îrâd ettikleri zaman gözleri kızarır, sesi yükselir; «Düşman, sabah yahut akşam üzerinize hücum edecek, kendinizi koruyunuz!» diye ordusunu îkaz eden bir kumandan gibi heyecanı artar ve şehâdet parmağı ile orta parmağını bir araya getirerek:

«Benimle kıyâmetin arası, şu iki parmağın arası kadar yaklaştığı sırada ben peygamber olarak gönderildim.» buyururlardı.” (Müslim, Cum’a, 43. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Mukaddime, 7)

2. Dînî İlimlerde Cehâletin Artması

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Kur’ân’ı öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Ferâiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelmesi yakındır ki, iki kişi ferâize dâir bir mesele üzerinde tartışırlar da aralarında hüküm verip meseleyi hâlledecek bir âlimi bulamazlar.” (Heysemî, IV, 223)

Dînî ilimleri öğrenip yaşamak, müslümanlara farzdır. İnsanların dînî duygularının zayıflaması sebebiyle İslâmî ilimlerle yeterince meşgul olmamaları ve bunun neticesinde dinlerini ihlâsla yaşayamamaları da kıyâmetin alâmetlerinden biridir. Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır:

“Elbisenin nakışı silinip gittiği gibi İslâm da silinip gider. Hattâ oruç nedir, namaz nedir, hac ve umre nedir, sadaka nedir bilinmez. Allah Teâlâ’nın Kitâb’ı (Kur’ân-ı Kerîm) bir gecede kaldırılıp götürülür, yeryüzünde ondan tek bir âyet bile kalmaz. Birtakım çok yaşlı erkekler ve kadınlar kalır ve:

«‒Biz atalarımıza yetiştik, onlar; “Lâ ilâhe illâllah” cümlesini söylüyorlardı, biz de onu söylüyoruz!» diyecekler.”[1]

Huzeyfe -radıyallâhu anh- bu hadîsi nakledince yanında bulunan Sıla -radıyallâhu anh- kendisine:

“–O yaşlılar, namaz nedir, oruç nedir, hac nedir, sadaka nedir bilmezken «Lâ ilâhe illâllah» cümlesi onlara bir fayda sağlar mı?” dedi. Huzeyfe -radıyallâhu anh- (bu suâle) yanıt vermedi. Ama Sıla -radıyallâhu anh- bu sorusunu üç kere tekrarladı. Her seferinde Huzeyfe -radıyallâhu anh- ondan yüz çevirdi. Sıla -radıyallâhu anh- bir defa daha tekrar edince:

“–Ey Sıla, kelime-i tevhîd onları (hiç değilse ebedî bir) Cehennem’den kurtarır.” dedi ve bunu üç kere tekrar etti. (İbn-i Mâce, Fiten, 26) Yine Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“İlmin kaldırılması, cehlin kökleşmesi, içkinin içilmesi ve zinânın çoğalması, kıyâmet alâmetlerindendir.”(Buhârî, İlim, 21)

Dînî ilimlere dâir umûmî cehâlet, bugün açıkça müşâhede edilen bir husustur. Aynı biçimde içki ve zinânın yaygınlaşması da herkes aracılığıyla kabul gören acı bir gerçektir. Bu çağda zinânın suç kabul edilmesini gerilik sayan, nefsânî arzularının tatmini önünde hiçbir sınır tanımayan ve bundan dolayı Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ifâdesiyle “merkepler gibi herkesin gözü önünde zinâ etmek isteyen”[2] kimselerin durumu, üzerlerine kıyâmet kopacak o en fenâ, en tâlihsiz kimselerin hâlinden farksızdır.

Burada zikredilen günahlar, dünya ve âhiretin kendisiyle ayakta durduğu ve korunduğu zarûrât-ı dîniyyenin bozulduğunu gösterdiği için husûsiyle zikredilmiştir. İlmin ortadan kalkması “dîn”in bozulmasına, içki “akl”ın gitmesine, zinâ “nesl”in ifsâd olmasına, fitnelerin çoğalması da “can” ve “mal”ın zarara uğramasına neden olmaktadır. Hâlbuki müslümanların en mühim vazifesi, bu beş şeyi korumaktır. “Zarûrât-ı hamse” adı verilen bu beş mühim esâsın bozulması, âlemin harap bulunacağının en büyük habercisidir. Zira insanoğlunun ilânihâye başıboş bırakılmayacağı, ilâhî bir vaattir.[3] Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den sonra peygamber de gelmeyeceğine göre, bu emanetleri zâyî eden bireylerin artık helâk edileceği muhakkaktır.

3. Fitnelerin ve Adam Öldürme Hâdiselerinin Çoğalması

İslâm beldelerinde fitneler, Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın hilâfeti zamanında başlamıştır. Lakin her devirde bunun tezâhürleri farklı farklı olmuştur. Yani bu fitnelerin hepsinin bunun yanı sıra olması gerekmez. Bunlar kıyâmete kadar farklı zamanlarda ve farklı şekillerde yaşanacaktir.

Nitekim bir gün Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Öyle bir zaman gelecek ki okumaya meraklı kurrâ çoğalacak; fakihler (dîni anlayıp yaşayan âlimler) ise azalacak ve bu sûretle ilim çekilip alınacak ve herc (kargaşa ve anarşi) çoğalacak!” buyurmuşlardı. Ashâb-ı kirâm:

“–Herc nedir ey Allâh’ın Resûlü?” diye sorunca şöyle buyurdular:

“–Birbirinizi öldürmenizdir.

Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanlar Kur’ân okuyacaklar, okudukları boğazlarından aşağıya geçmeyecek (yani kalplerine tesir etmeyip tatbikāta geçirilmeyecek).

Ondan sonra öyle bir zaman gelecek ki münâfık, kâfir ve müşrik, mü’minle Allah ile ilgili mü’minin dile getirdiği sözler gibisini söyleyerek tartışacak!” (Hâkim, Müstedrek, IV, 504/8412. Krş. Buhârî, İlim, 24)

Nitekim günümüzde takvâdan uzak yaşadığı hâlde, Kur’ân ve Sünnet’i kendi nâkıs aklıyla yorumlayan, dinde reforma yeltenen, âlim etiketli modernist ve tarihselci birtakım ilâhiyatçıların; güyâ İslâm adına müslümanlarla mücâdele içinde bulunan tekfircilerin ve yine dînin dosdoğru yolunu zaafa uğratan câhil sofuların bir hayli çoğalmış olması da, bu nebevî ifâdeleri te’yid etmektedir.

Şâirin; “Dahleden dînimize bâri müselmân olsa.”mısraını hatırlatan bu nevî tehlikelere karşı müteyakkız ve firâsetli olmak, meydanı din tâcirlerine ve İslâm tahrifçilerine bırakmamak gerekir.

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bu hususta Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhumâ-’ya yaptığı îkaz, hepimiz için mühim bir istikâmet ölçüsüdür:

“Ey İbn-i Ömer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden öğrendiğine iyi dikkat et! Dînî ilimleri ve hükümleri, istikâmet ehli âlimlerden al, sağa-sola meyledenlerden alma!”[4]

Bir toplumda dinî ilimler zayıflayınca, orada huzursuzluk ve fitnelerin artması tabiîdir. İnsanların gittikçe bencil, egoist ve menfaatperest hâle gelmesi, iyilik duygularının iyice körelmesine ve her fırsatta kötülüğe meylin artmasına yol açar. Bu da toplumu fitne kazanı hâline getirir, hiç kimsede huzur ve emniyet bırakmaz. Bir gün Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

Ayrıca Bakınız.  Hz. Âdem (a.s.) Nasıl Yaratıldı?

“–Nefsimi kudret elinde tutan Allâh’a yemin olsun, insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kâtil niçin öldürdüğünü, maktûl de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.” buyurmuşlardı. (Müslim, Fiten, 55) Ashâb-ı kirâm:

“–Bu nasıl olur?” diye sorduklarında Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Bu, herc (fitne, kargaşa ve anarşi)dir! Öldüren de ölen de ateştedir!”cevâbını verdiler. (Müslim, Fiten, 56)

Bugünkü Sûriye başta olmak üzere terör ve anarşinin hâkim olduğu her yerdeki umûmî manzara, bu hakîkati akla getirmektedir. Çoğunlukla perde ardındaki güç odakları aracılığıyla sevk ve idare edilen terör grupları, kime hizmet ettiklerini dahî bilmeden kan döküyor, öldüren niçin öldürdüğünü, ölen niçin öldürüldüğünü bilmiyor. Yine Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Canımı kudretiyle elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, bir adam bir kabrin yanından geçerken kendini o kabrin üzerine atıp; «Âh! Keşke şu kabirde yatanın yerinde ben olsaydım!» diye kendini yerden yere vurmadıkça dünya yaşamı son bulmayacaktır. O kimse dindarlığı sebebiyle değil, başına gelen belâlar yüzünden böyle davranacaktır.” (Buhârî, Fiten, 22; Müslim, Fiten, 54)

Öyle anlaşılıyor ki, kıyâmetin kopmasından önceki bir zamanda hayat, insanlar için bir azap olacak, insanı canından bezdirerek yaşadığına bin pişman edecektir. O günlerde can o kadar ucuzlayacak ki, kâtil niçin öldürdüğünü, maktûl de niçin öldürüldüğünü bilemeyecektir. Din ve îmanla alâkası olmayan kimseler bile dünya çapından nefret edip ölmeyi arzu edeceklerdir.

Böyle bir vasatta hayra yönelmek ve sâlih ameller işleyebilmek de gâyet zordur. Bu nedenle o zor günler gelmeden önce huzurlu ve rahat zamanların kıymetini bilip bu fırsat demlerini ebedî saâdet sermayesi hâline getirmeye gayret etmek lâzımdır. Nitekim Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şu îkazda bulunmuşlardır:

“Karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplamadan evvel, sâlih ameller işlemekte acele ediniz! Öyle zamanlar geldiğinde insan, sabah mü’min iken akşama kâfir olarak çıkar; akşam mü’min iken sabaha kâfir olarak çıkar. Dînini ufak bir dünyalığa satar.” (Müslim, Îmân, 186)[5]

“…İşte öyle zamanda dînine sıkıca sarılan kişi, elinde kor ateş (yahut diken) tutan kimse gibidir.” (Ahmed, II, 390)[6]

Böyle zamanlarda zayıf karakterli insanlar, Kitap ve Sünnet’e îtibâr etmeyerek kendi kıt akıllarınca hareket edecek, âyet ve hadisleri açıklarken de dâimâ dünyevî menfaatlerini ön plânda tutacaklardır.

Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Allâh’ın sâlih kulları birbiri ardından âhirete göçer; geride arpa ve hurmanın döküntüleri gibi değersiz kimseler kalır. Allah Teâlâ da onlara hiç özen vermez.” (Buhârî, Rikāk, 9)[7]

4. Ehil Olmayan Liyâkatsiz Kişilerin Söz Sahibi Olması

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir yerde sahâbîleriyle konuşurken bir bedevî çıkageldi ve:

“–Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye sordu.

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz kelimelerini kesmeden konuşmalarına devam ettiler. Bunun üzerine sahâbîlerden biri:

“–Bedevînin sorusunu duydu, fakat soruyu beğenmedi.” dedi. Bir başkası da:

“–Hayır, soruyu duymadı.” dedi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz konuşmalarını bitirince:

“–Kıyâmet ile ilgili soru soran nerede?” buyurdular. Bedevî:

“–Buradayım, yâ Rasûlâllah!” dedi.

“–Emanet zâyî edildiği zaman kıyâmeti bekle!” buyurdular. Bedevî:

“–Emanet nasıl zâyî olacak?” diye sordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz de:

“–Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyâmeti bekle!” buyurdular. (Buhârî, İlim 2, Rikāk 35)[8]

Emanetin ehil olmayan kimseye verilmesi, bilgiye, tecrübeye ve liyâkate değer vermeyip işleri ehil olmayan bireylere bırakmak demektir. Onlar da üstlendikleri vazifeleri hakkıyla yerine getirmeyip hep kendi menfaatlerinin peşinde koştukları ve birden fazla haksızlıklara daldıkları için, kısa bir sürede her şeyin düzeni bozulur.

5. Zamanın Hızlı Geçmesi

Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Zaman yakınlaşmadıkça kıyâmet kopmaz! Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay bir hafta gibi, hafta da bir gün gibi, gün saat gibi, saat de saman alevi gibi yahut kibritin tutuşup hemen sönmesi gibi (kısa) olur.”(Tirmizî, Zühd, 24/2332)

Dünyanın sonuna doğru mal ziyadeleşecek, insanlar onunla daha fazla meşgul olup eğlenceye dalacaklarından yahut gittikçe artan fitneler sebebiyle derin bir endişeye düşeceklerinden, günlerin ve gecelerin nasıl geçtiğini bilemeyecek, ondan hiç istifâde edemeyeceklerdir. Bu hadîs-i şerîfin, ömürlerin kısalacağına ve zamanın bereketsiz hâle geleceğine işaret ettiği de söylenmiştir.

Muhaddis Hattâbî, zamanın kısalmasının Mehdî -aleyhisselâm- zamanında yahut Îsâ -aleyhisselâm- nüzûl ettikten sonra bulunacağını söylemiştir. Meşhur âlimlerden Ali el-Kārî ise ikisinin zamanında da bulunacağını söylemiştir. Zira zamanın kısalması Deccâl’in çıktığı zaman olacaktır. Deccâl ise ikisinin içinde çıkacaktır.

6. Dünya Malının Çoğalması

Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Sevininiz ve sizi neşelendirecek şeyler ümîd ediniz. Allâh’a yemin ederim ki, siz değerli okurlarımız için yoksullikten korkmuyorum. Lakin ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin de önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum.” (Buhârî, Rikāk, 7; Müslim, Zühd, 6)

“Benden sonra size dünya nîmetlerinin ve ziynetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum!” (Buhârî, Zekât 47, Cihâd 37; Müslim, Zekât, 121-123)[9]

“Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah dünyanın idaresini size verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O hâlde dünya çapından sakının ve (sefih) kadınlardan korunun!” (Müslim, Zikir, 99)

Devamlı artarak gelen mal, kıyâmete yakın fevkalâde bir artış göstererek açgözlü bireylerin dahî gözünü doyuracak düzeyye ulaşacaktır. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Dünyanın son günlerinde, halîfelerinizden biri, malı saymaya bile gerek duymadan avuç avuç dağıtacaktır.” (Müslim, Fiten, 68, 69)[10]

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bunların tahakkuk edeceğini haber vermişlerdir. Belki zamanla daha da artabilir ama, kuşkusuz ki günümüzde de bunlara rastlanmaktadır.

7. Selâmın Zayıflaması

Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Kıyâmetten önce husûsî selâm zuhûr eder. (Kişi yalnızca tanıdıklarına selâm verir yahut bir cemaatin yanına gelince orada bulunan belli bireylere selâm verir.) Ticaret iyice yayılır; hattâ kadın, ticaret hususunda kocasına yardım eder. Akrabalarla bağlar kesilir, yalan tanıklık zuhûr eder, hak üzere tanıklık yapılmayıp gizlenir ve (dünyevî ilimlerin yaygınlaşması sebebiyle) kalem zuhûr eder, (insanlar dînî ilimlerde câhil, dünyevî ilimlerde âlim olurlar).” (Ahmed, I, 407, 419; Hâkim, IV, 110/7043)

“Kıyâmet alâmetlerinden bir diğeride birinin yalnızca tanıdığı kimseye selâm vermesidir.” (Ahmed, I, 405. Krş. Abdürrazzak, Musannef, III, 154)

8. Peygamber Efendimizin Haber Verdiği Diğer Bazı Kıyâmet Alâmetleri

“İki büyük ordu birbiriyle harp etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. Bu iki grubun ikisi de aynı dâvâyı güttükleri hâlde, araların­da büyük bir harp olacaktır.

Otuza yakın, yalancı ve mel’ûn deccâller türemedikçe kıyâmet kopmayacaktır. Bu deccâllerin hepsi de kendisinin Al­lâh’ın Rasûlü olduğunu iddia edecektir…

Zelzeleler çoğalmadıkça, zaman birbirine yaklaşmadıkça (kıyâmet) kop­mayacaktır…

Yine aranızda mal çoğalıp sel gibi akmadıkça kıyâmet kopmayacaktır. Mal o kadar çoğalacak ki, mal sahibi, malının zekâtını kim kabul eder diye endişelenecektir. Bir insana zekâtını vermek is­teyecek, fakat o «Benim buna ihtiyacım yok!» di­yecektir…” (Buhârî, Fiten, 25)

Ayrıca Bakınız.  Kıyamet Günü Alametleri

Zekât verilecek kimsenin bulunmaması, Ömer bin Abdülaziz zamanında yaşanmış, gelecekte yine yaşanacaktır. Bugün bile zenginliğin artması sebebiyle bazı yerlerde gerçek mânâda zekât alacak birini bulmak kolay olmayabiliyor. Lakin şuna bilhassa dikkat etmek lâzımdır ki, muhtaçlara karşı duyarsızlık sebebiyle yalnızca kendi yaşadığı çevreye bakıp toplumda yoksul kalmadığını zannetmek, büyük bir gaflettir. Dînen zengin sayılan mü’minlerin, muhtaçları arayıp bulmaları ve zekât farîzasını en güzel biçimde edâ etmeleri zarûrîdir.

Yine Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Nefsim kudret elinde olan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki, imâmınızı (devlet başkanınızı) öldürmedikçe, kılıçlarınızı çekip birbirinizle savaşmadıkça ve dünyanıza şerirleriniz vâris olmadıkça kıyâmet kopmaz.” (Tirmizî, Fiten, 9/2170)

“Fırat Nehri’nin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve «kurtulup kazanan ben olayım» diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyâmet kopmaz.” (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 29)[11]

“Pek yakında zamanda Fırat Nehri’nin suyu çekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi meydana çıkacaktır. O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın!” (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 29-32)[12]

Fırat Nehri’nin kuruyacağı ve böylece altın bir dağın yahut büyük bir altın madeninin ortaya çıkacağı haber veriliyor. Buradaki dağ kelimesi, ortaya çıkacak definenin ne kadar büyük olduğunu anlatmak için de kullanılmış olabilir. Bunun kıyâmete çok yakın bir zamanda olması yahut mecâzî bir mânâ ifâde etmesi de olabilecekdür.

Yine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kıyâmetten önce yaşanacak bu nevî hâdiseleri anlatan başka bir hadîs-i şerîflerinde; “Yeryüzü bütün değerlerini, altın ve gümüşten sütunlar hâlinde kusacaktır.”buyurmuşlardır.[13] O zaman dünya hırsıyla dolu insanlar birbirine girecek ve yüzde doksan dokuzu, bir rivâyete göre “onda dokuzu” bu uğurda ölüp gidecektir.

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde:

“Kadınlar çoğalacak, erkekler azalacaktır. O derecede ki, elli kadının, yalnızca bir tane bakan kimsesi olacaktır. buyurmuşlardır. (Buhârî, İlim, 21)

Hadîs-i şerîfteki bu ifâde, -Allâhu a‘lem- kesretten kinâyedir. Kıyâmete yakın zamanlarda, bir erkeğin birden fazla kadına bakıp himâye etmek zorunda kalacağı anlaşılmaktadır.

Ayrıca kıyâmet yaklaştıkça fitneler çoğalacağı için, adam öldürme hâdiseleri ve savaşlar da artacak, bundan dolayı harp ehli olan erkek nüfus azalacaktır.

Cariyenin Efendisini Doğurması

“Cibrîl Hadîsi” diye ünlü olan hadîs-i şerîfte Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kıyâmetin alâmetleri sorulduğunda şöyle buyurmuşlardır:

“Annelerin, kendilerine câriye muâmelesi yapacak çocuklar doğurması; yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve müthiş binalar (yaptırmak)ta birbirleriyle yarışmalarıdır.” (Müslim, Îmân, 1, 5)[14]

“Câriyenin efendisini doğurması” şu biçimde îzah edilebilir:

1. Anaların kendilerine câriye muâmelesini revâ görecek âsî çocuklar doğurması, evlâtların anne-babayı istismâr etmesi.

2. Köle ve câriyelerin çoğalması; câriyenin doğurduğu çocuğun, babasının makâmına geçerek o câriyeye, yani annesine sahip olması.

3. Ümmehât-ı evlâdın (çocuğu olan câriyelerin) satılarak elden ele dolaşması ve -maâzallâh- bilmeden kendi evlâdının eline geçmesi. Yani bireylerin hâlinin bu derece fesâda uğraması.

“Yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının yüksek binâlar yapmakta birbirleriyle yarışa çıkmaları” ise, lüks ve refâhın artması, bir zamanlar yoksul olan kimselerin dahî, büyük ve yüksek binalar inşâ etmekte yarışacak kadar zenginleşmesi olabilir.

Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“…İnsanlar yük­sek binalar yapma yarışına girmedikçe kıyâmet kopmayacaktır…” (Buhârî, Fiten, 25)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, âdeta kıyâmetin ayak sesleri olan alâmetler içinde, bilhassa “zinâ” ve “binâ”nın çoğalmasını ifâde buyurmuşlardır. Günümüzün umûmî manzarasını seyrettiğimiz zaman; ne yazık ki ahlâksızlığın arttığını, yüksek binâların çoğaldığını göze çarpıyor.

Zinâ ve ahlâksızlık, toplumların huzur ve mâneviyâtına âdeta zehir serpiyor. Yükselen binâlar ise, mâneviyâtı zaafa uğrayan ruhsuz şehirlerin âdeta mezar taşlarını andırıyor!..

9. Öyle Bir Zaman Gelecek ki…

Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, âhir zamanda yaşanacak bazı fitne ve fesatları haber vererek ümmetinin bu hususta dikkatli davranmasını istemişlerdir. Kıyâmetin habercileri diyebileceğimiz bu nevî fitneleri beyân eden hadîs-i şerîflerin bir kısmı şöyledir:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki fâiz yemeyen hiç kimse kalmayacak! Kişi doğrudan yemese bile ona tozundan[15] bulaşacak.” (Ebû Dâvûd, Büyû, 3/3331)[16]

“Öyle bir zaman gelir ki kişi malını helâlden mi, haramdan mı kazandığına hiç aldırış etmez.” (Buhârî, Büyû, 7, 23)

“Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hâin sayılacak, hâinlere güvenilecek. Kişi kendisinden tanıklık etmesi istenmediği hâlde tanıklık edecek, yemin etmesi istenmediği hâlde yemin edecek.

İnsanların dünya (nîmetlerinden en fazla istifâde ederek) en mes’ûd olanı, Allâh’a ve Rasûl’üne îmân etmeyen alçak oğlu alçak olacak!” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, XXIII, 314; Heysemî, VII, 283)

“Öyle bir zaman gelecek ki insanlar iyiliği tavsiye etmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, VII, 280)

Ahir Zaman Müslümanlarının Zaafı

Hazret-i Sevban -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Yabancı kavimlerin, yiyicilerin birbirlerini sofralarına dâvet ettiği gibi, birbirlerini sizin üzerinize çullanmaya çağıracakları zaman yakındır!” buyurmuşlardı.

Orada bulunanlardan biri:

“–O gün sayıca azlığımızdan dolayı mı bu durum başımıza gelecek?” diye sordu.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Hayır, bilâkis o gün siz çok olacaksınız. Lâkin sizler, bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!” buyurdular.

“–Zaaf da nedir, ey Allâh’ın Rasûlü?” denildi.

“–Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmama duygusu!” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Melâhim, 5/4297; Ahmed, V, 278)

Hadîs-i şerîften anladığımıza göre; İslâm düşmanları, Müslümanların kuvvetlerini kırmak, onları bölüp parçalamak ve neticede yok etmek için birbirleri­ni iş birliği yapmaya dâvet edeceklerdir. Bunu da, sofrasına adam dâvet eden bir sofra sahibinin rahatlığı içinde yapacaklardır. Yani nasıl ki onlar için kendi sofralarına oturup yemek gayet kolay bir işse, kâfirlerin İslâm’a karşı ittifak çağrısın­da bulunup müslümanların canlarına kastetmeleri, topraklarına musallat olup zenginliklerini sömürmeleri de o derece kolaylaşacaktır.

Onları bu kadar cür’etlendiren şey ise, müslümanların azlığı değil, aksine onların îman ve takvâ yönünden zayıflığı ve dün­yaya aşırı düşkünlükleri olacaktır. Çünkü ölümden korkan ve dünyaya fazlaca düşkün olan kimse, fedakârlıkta bulunamaz, zorluklara katlanamaz, canı ve malı ile yapması gereken cihâdı ihmal eder. Böyle olunca müslümanlar, eskiden olduğu gibi düşmanlarının kalbine korku salan heybeti kaybederler. Dolayısıyla İslâm düşmanları, artık müslümanlardan korkmaz ve çekinmez olurlar.

Zübeyr bin Adiy Hazretleri anlatıyor:

Ayrıca Bakınız.  Hangi Ölüm Şehitliktir?

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ın yanına girdik. Haccâc’ın bize yaptıklarını şikâyet ettik.

“–Sabredin!” buyurdu. Sonra da kelimelerine şöyle devam etti:

“–Siz öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, giden günden daha kötü olacak. Bu hâl, Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den işittim.” (Buhârî, Fiten, 6; Tirmizî, Fiten, 35/2206)

Peygamberimiz 5 Şeyden Allah’a Sığınmıştır

Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anh- şöyle der:

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bize yönelerek şöyle buyurdu:

“Ey Muhâcirler cemaati! Beş şey mevcuttur ki, onlarla mübtelâ olduğunuzda, ben sizin o şeylere erişmenizden Allâh’a sığınırım. Onlar şunlardan oluşmaktadır:

1. Bir milletin içinde zinâ, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlakâ içlerinde vebâ hastalığı ve onlardan önce yaşamış milletlerde görülmemiş başka hastalıklar yayılır.

2. Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlakâ kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılır.

3. Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet, mutlakâ yağmurdan mahrum bırakılır (kuraklıkla cezalandırılır) ve hayvanları olmasa onlara yağmur yağdırılmaz.

4. Allâh’ın ahdini (emirlerini) ve Rasûl’ünün ahdini (yaptığı anlaşmaları ve Sünnet’ini) terk eden her milletin başına, Allah mutlakâ kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve düşman, o milletin elindekilerin bir kısmını alır.

5. İdarecileri Allâh’ın Kitâbı ile amel etmeyip, indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe, Allah onların hesâbını kendi aralarında görür (fitne, fesat ve anarşi belâsına mâruz kalırlar).” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623; Beyhakî, Şuab, III, 197)

Yerin Altı Üstünden Daha Hayırlıdır

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:

“(İdarecilik ve hâkimlik gibi) işlerini kadınlara veren bir toplum kesinlikle felâha eremez!” (Buhârî, Meğâzî, 82)

“İdarecileriniz hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz cömert kimselerse, işlerinizi aranızda istişâre ile çözüyorsanız, bu durumda yerin üstü, altından hayırlıdır.

Eğer idarecileriniz şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üzerinden daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Fiten, 78/2266)

Zira böyle bir toplumda artık dînin emirlerini ikāme imkânı kalmaz…

15 Şeyi Yapınca Ümmetin Başına Gelecek Büyük Belâ!

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün:

“–Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belânın gelmesi vâcip olur!” buyurmuşlardı. Yanındakiler:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?” diye sordular.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle anlattı:

“1. Ganimet (yani millî servet, yoksul-fukarâya uğramadan yalnızca zengin ve mevkî sahibi kimseler içinde) tedâvül eden bir metâ hâline geldiği,

2. Emanet, ganimet gibi görülüp hıyânet edildiği,

3. Zekât, ibadet olarak görülmeyip büyük bir yük ve kayıp olarak telâkkî edildiği,

4. Kişi, (gayr-i meşrû işlerde) kadınına itaat ettiği,

5. Kişi, annesine karşı itaatsizlikte bulunduğu,

6-7. Kişi, arkadaşına iyilikte bulunduğu hâlde babasına kaba davrandığı,

8. Mescitlerde sesler yükseldiği (huşû kaybolduğu),

9. Bir milletin idarecisi en alçakları olduğu, (Nitekim bu, farklı zamanlarda dünyanın muhtelif devletlerinde görülebilen bir hâdisedir.)

10. Bir insana şerrinden korkularak hürmet edildiği,

11. Çeşitli isimlerle îmâl edilen içkilerin serbestçe içildiği,

12. İpek elbiselerin erkekler aracılığıyla giyildiği,

13-14. Şarkıcı kadınlar ve çalgı cihazlarıne alâka arttığı, (Günümüzde sanat, bale, konser vb. adlar altında; bar, gazino ve benzeri salonlarda ve hattâ radyo, televizyon gibi çeşitli mecrâlarda -ne yazık ki- çok yaygın hâldedir.)

15. Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere lânet ettiği zaman, (Günümüzde bazı gâfillerin ecdâdımız Osmanlı’ya ve geçmiş İslâm âlimlerine buğz etmesi gibi.)

İşte o zaman, (mü’minlerin ruhlarını kabzeden) kızıl rüzgârı, yere batışı yahut domuz ve maymunlara çevrilmeyi,[17] zelzeleyi ve gökten taş yağmasını bilave edin.

Ondan sonra birbiri ardınca birden fazla alâmet zuhûr eder ve bunlar, ipi kopan eski bir gerdanlığın ardı ardına düşen taneleri gibi birbirini takip ederler.”[18]

Gaybı fakat Allah bilir. Herhâlde bunlar, kıyâmete yaklaştıkça şerrin iyice artması neticesinde vukū bulacak alâmetlerdir.

Boğulmak Üzere Olan Kişinin Duası Gibi

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Yakında öyle bir fitne zuhûr edecek ki ondan kişiyi fakat Allah Teâlâ kurtarır, bir de boğulmak üzere olan birinin duâsı gibi bir duâ…” (Beyhakî, Şuab, II, 367/1077)

Huzeyfe -radıyallâhu anh- da şöyle buyurmuştur:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman fakat denizde boğulmak üzere olan biri gibi duâ eden kişi kurtulabilecektir.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 22/29173; Hâkim, IV, 471/8308)

Medine’nin Terk Edilmesi

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Bir gün gelecek, insanlar Medîne’yi, en hayırlı ve güzel hâlindeyken terk edip gidecekler; orada yalnızca vahşî hayvanlar ve kuşlar kalacaktır.

Dünyada en son ölecek kimseler, Müzeyne kabilesinden iki çobandır. Medîne’ye girmek isteyerek koyunlarına seslenirler. Lakin orayı ıpıssız, vahşî hayvanlarla dolu olarak bulurlar. Onlar da Vedâ Tepesi’ne gelince yüzüstü düşüp ölürler.” (Buhârî, Fedâilü’l-Medîne, 5; Müslim, Hac, 498, 499; Muvatta, Câmî, 8)

Mehdi Aleyhisselam Kimin Soyundandır?

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Mehdî, benim neslimden, Fâtıma’nın evlâdından olacak!” (Ebû Dâvûd, Mehdî, 1/4284; İbn-i Mâce, Fiten, 34)

Mehdî benim neslimdendir; alnı geniş, burnu incedir. Dünya eziyet ve haksızlıkla dolduğu gibi, o adâletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir.” (Ebû Dâvûd, Mehdî, 1/4286)[19]

Bu hadîs-i şerîflerde bildirilen birden fazla alâmetin ya kendileri yahut benzerleri gerçekleşmiştir. Lakin kıyâmetin vakti kesinlikle bilinemeyeceği için, bu alâmetlerin daha şiddetli olanlarının zamanla vukū bulması da olabilecekdür. Bu nedenle mü’minler olarak her zaman tedbirli ve uyanık olup âhirete daha iyi hazırlanmaya gayret etmemiz elzemdir.

Dipnotlar:

[1] Nitekim buna benzer hâller, komünizmin ağır baskıları altında kalan Orta Asya’da, bilhassa Çin ve Rusya’da senelerce yaşanmıştır. [2] Müslim, Fiten, 110. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fiten, 59; İbn-i Mâce, Fiten, 33. [3] Bkz. el-Kıyâme, 36. [4] Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, el-Medînetü’l-Münevvere, el-Mektebetü’l-İlmiyye, s. 121. [5] Ayrıca bkz. Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3; İbn-i Mâce, İkāme, 78; Ahmed, II, 303, 372, 523. [6] Ayrıca bkz. Müslim, Îman, 186; Tirmizî, Fiten, 30/2196. [7] Ayrıca bkz. Dârimî, Rikāk, 11. [8] Ayrıca bkz. Ahmed, II, 361. [9] Ayrıca bkz. Nesâî, Zekât, 81; İbn-i Mâce, Fiten, 18. [10] Ayrıca bkz. Ahmed, III, 317. [11] Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Fiten, 25. [12] Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Melâhim, 13; Tirmizî, Sıfatü’l-Cenne, 26. [13] Müslim, Zekât, 62. [14] Ayrıca bkz. Buhârî, Îmân, 37; Tirmizî, Îmân, 4; Ebû Dâvûd, Sünnet, 16; Nesâî, Mevâkît, 6; İbn-i Mâce, Mukaddime, 9. [15] Ebû Dâvûd’un bir rivâyetinde “buharı” şeklinde geçmektedir. [16] Ayrıca bkz. Nesâî, Büyû’, 2/4452; İbn-i Mâce, Ticârât, 58; Ahmed, IV, 494; Beyhakî, Sünen, IV, 275. [17] Bkz. Tirmizî, Fiten, 38/2210. [18] Tirmizî, Fiten, 38/2211. [19] Ayrıca bkz. M. Yaşar Kandemir, Şifâ-i Şerîf Şerhi, II, 159.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

KIYAMET GÜNÜ ALAMETLERİ

Kıyamet Günü Alametleri

KIYAMET NEDİR?

Kıyamet Günü Alametleri

KIYAMET ALAMETLERİ

Kıyamet Günü Alametleri

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın