Kuran-ı Kerim

Hûd Suresi 27. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Hûd Suresi 27. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Hûd Suresi 27. ayeti ne anlatıyor? Hûd Suresi 27. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…

Hûd Suresi 27. Ayetinin Arapçası:

فَقَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ

Hûd Suresi 27. Ayetinin Meali (Anlamı):

Buna karşılık kavminin ileri gelen inkârcıları şöyle dediler: “Biz senin de tıpkı bizim gibi bir insan olduğunu göze çarpıyor. Yine ilk bakışta, sana inanıp peşinden gelenlerin fakat bizim bayağı görüşlü ayak takımımızdan ibaret olduğunu göze çarpıyor. Sizin bizden üstün bir tarafınızı da görmüyoruz. Hatta sizin yalancı olduğunuzu düşünüyoruz.”

Hûd Suresi 27. Ayetinin Tefsiri:

 اَلْمَلَاُ (mele’) Kur’ân-ı Kerîm’de çok kullanılan
bir kelime olup, toplumun zenginlerini, ileri gelen soylu ve eşraf kesimini
ifade eder. Bunların mü’mini ve kâfiri olabileceği gibi, Kur’an’da daha çok
menfi mânada kullanılır. Nitekim burada da Hz. Nûh’a karşı gelenlerin kâfir
elebaşılar olduğu beyân buyrulur. Bunlar Hz. Nûh’un davetini kabul etmemek için
dört gerekçe ileri sürmektedirler:

 
Peygamber olduğunu iddia eden Nûh kendileri gibi yaşayan, yiyip
içen, evlenip uyuyan bir insandır. Halbuki onların akıllarına göre peygamber
böyle olmamalıdır. Ya bir melek yahut başka bir yaratık olmalıdır. Nitekim
müşrikler de Peygamber Efendimiz’e aynı tarzda itirazda yer alıyorlardı.

 
Hz. Nûh’a tâbi olanlar toplumun ayak takımı sayılabilecek yoksul,
çaresiz ve gariban kimseleriydi. Halbuki onlara göre, madem peygamberse, ona
ilk kez zengin, soylu soplu kimseler tâbi olmalıydı.

Âlimlerimizin
beyânına göre gerçekten aşağılık ve ayak takımı olanlar, dinlerini fedâ ederek
dünyalık peşinde koşan kimselerdir. Bunlardan daha aşağılık olanlar ise kendi
dinlerini bozarak başkalarının dünyalarını düzeltmeye çalışanlardır.

 
Hz. Nûh’un, kendisine tabi olmalarını gerektirecek mal, mülk ve
şeref itibariyle üstün bir tarafı da yoktu.

 
Onlar, Hz. Nûh’un ve ona inananların aslında yalancı olduklarını
düşünüyorlardı.

Demek
ki onlar zenginliğin ve ileri gelmişliğin gururuna kapılarak, bunu terk etmekte
zorlanmışlar ve böylece bir başkasına boyun eğmeyi nefsâniyetlerine kabul
ettirememişlerdir. Lakin yoksul kimseler için bu önüne geçer söz konusu değildir.
Bu nedenle peygamberlerin daveti karşısında daha çok yoksul kimseler hemen
teslim olmuş, davete icâbet etmiş ve beklemeden itaate koşmuşlardır. İnsanlık
tarihi boyunca her zaman ve zeminde çoğunlukla görülen manzara bu biçimdedir.

Nitekim
Resûl-i Ekrem (s.a.s.) Bizans kralı Herakliyus’u İslâm’a davet etmek üzere bir
mektup gönderdiğinde, kral o günlerde Suriye’de bulunan Arap tüccarları
huzuruna getirtmiş, içlerinden Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e soyca yakın olan
Ebu Süfyan’ı karşısına alarak ona Allah Resûlü (s.a.s.) ile ilgili sorular
sormaya başlamıştı. Bunun yanı sıra: “Ona inananlar toplumun ileri gelenleri mi, yoksa
zayıf ve güçsüzleri mi?” diye sormuştu. Zayıf ve güçsüzlerin inandığını
öğrenince de: “Zâten bütün peygamberlerin davetini önce zayıf ve güçsüz olanlar
kabul etmiştir” demiştir. (Buhârî, Bed’u’l-vahy 6; Müslim, Cihad 74)

Bu
gerçeğin çok iyi farkında olan Hz. Nûh, kavminin alay ve hakaret dolu kelimelerine
gayet itidalli ve vakur bir biçimde şöyle yanıt vermeye başlar:

Hûd Suresi tefsiri için tıklayınız…

Ayrıca Bakınız.  Âl-i İmrân Suresi 154. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Hûd Suresi 27. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın