Kuran-ı Kerim

Bakara Suresi 211. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bakara Suresi 211. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Bakara Suresi 211. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 211. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…

Bakara Suresi 211. Ayetinin Arapçası:

سَلْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ كَمْ اٰتَيْنَاهُمْ مِنْ اٰيَةٍ بَيِّنَةٍۜ وَمَنْ يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

Bakara Suresi 211. Ayetinin Meali (Anlamı):

Sor İsrâiloğulları’na: Kendilerine gerçeği gün gibi gösteren nice apaçık belgeler verdik de, bunları dikkate aldıklarında ne oldu, onlara aykırı gittikleri zaman ne oldu? Kim Allah’ın nimeti kendisine geldikten sonra onu değiştirirse, şunu bilsin ki, Allah’ın cezası çok şiddetlidir.

Bakara Suresi 211. Ayetinin Tefsiri:

İsrâiloğulları’na verilen apaçık belgeler, Hz. Mûsâ’nın
asası, parlayan eli, denizin yarılması, yerden suların fışkırması, dağın
başlarına dikilmesi, kudret helvası ve bıldırcın etinin indirilmesi gibi peygamberleri
eliyle gerçekleşen mûcizelerdir. Veya bundan maksat, önceki ilâhî kitaplarda
bulunup da İslâm dininin doğruluğuna, Efendimiz (s.a.s.)’in peygamberliğine şâhitlik
eden âyetlerdir. Ayette geçen “Allah’ın nimeti”nden maksat ise, O’nun
peygamberleri vasıtasıyla gösterdiği mûcizeler ve indirdiği âyetlerdir.
Gerçekten de bunlar Allah’ın en büyük nimetleridir. Çünkü bunlar, sapıklıktan
kurtulup doğru yolu bulmanın en mühim nedenleridir. İnsanların hidâyeti için
gelen bu nimetleri, maksadının aksine sapıklık sebebi kılmak, o nimetleri
değiştirmek anlamı taşır. İşte İsrâiloğulları, gördükleri bu mûcizeler ve
okuyup öğrendikleri bu ayetlere rağmen, Allah’ın emrine karşı gelmişler, İslâm
dininin doğruluğunu gösteren ayetleri tahrif etmişler, peygamberleri
öldürmüşler ve Allah ile yaptıkları ahitleri değiştirmişlerdir. Aynen
yahudilerin yaptığı gibi, gördükten ve anladıktan sonra alınması gereken
dersleri almamak; nimete nankörlükle karşılık vermek; imanı küfre, hidâyeti
sapıklığa ve nihâyetinde ebedi saadeti ebedi pişmanlığa çevirmek suretiyle
Allah’ın âyetlerini değiştirmeye kalkışanlar, Allah’ın pek şiddetli olan
azabına uğrayacaklardır.

Onları bu yanlışa sürükleyen en mühim etken, dünya
sevgisidir. Gerçekten de dünya yaşamı ve dünya nimetleri kâfirlere sevdirilmiş,
gözlerine güzel gösterilmiş; kalplerindeki dünya muhabbeti iliklerine
işlemiştir. Şeytan bu hususta üzerine düşen görevi tam anlamıyla yerine
getirmiştir. Onlar, dünya çapından başka hiçbir şeyi istemezler; ellerindeki en mühim
değer ölçüsü dünya ve dünyalık şeylerdir. Bu nedenle iman edenlerle, özellikle
de onların yoksul ve garipleriyle alay ederler. Bu âyetin iniş sebebiyle alakalı
şu üç rivayet göze çarpmaktadır:

   
Ebû Ce­hil ve diğer ileri gelen müşrikler
İbn Mes‘ûd, Ammâr, Habbâb, Amir b. Füheyre (r.a.) gibi yoksul müslümanlarla alay
ediyorlardı. Zira kâfirler rahatlık ve nimetler içinde yüzerken onlar fakr-ü
zaruret için­de kıvranıyor ve çeşitli eziyetlere katlanıyorlardı.

   
Beni Kurayza, Beni Nadîr ve Beni Kaynuka
yahudilerinin ileri ge­lenleri, yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış
olan yoksul müslüman muhacirlerle alay ediyorlardı.

   
Abdullah b. Ubeyy ve bununla birlikteki
münafıklar, zayıf müslümanlar ve yoksul muhacirler ile alay ediyorlardı. (Fahreddin
er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, VI, 5)

Bu nedenlerin hepsi yahut bunlardan biri üzerine
yukarıdaki âyetler inmiştir. Bunun yanında âyet-i kerîmeler, sözü edilen
özellikleri taşıyan herkesi şumûlüne almaktadır. Dünya yaşamına aldanmayan,
iman edip takvâ sahibi olan müslümanlar, kıyamet günü bunlardan çok üstün bir
durumda olacaklardır. Zira kâfirler cehennemin en derin çukurlarına atılırken
mü’minler cennetin en yüksek yerlerinde iskân edileceklerdir. Mü’minler sayısız
ilâhî ikram ve lutuflara nâil olurken kâfirler o gün zillet ve alçaklığın son
noktasında bulunacaklardır. Dünyada kâfirler mü’minlere gülüp onlarla alay
ederken, âhirette mü’minler onların hallerine güleceklerdir. (bk. Mutaffifîn
83/29-369) Allah, dilediği kullarına hem dünya hem de âhirette hesaba
gelmeyecek derecede çok rızık verir, büyük lutflarda bulunur. Hakiki mânada
zengin yalnız O olup, hazinelerinin bitmesinden korkmaz. O’nun, istediği
biçimde ve miktarda rızık vermesine de engel olacak hiçbir kudret tasavvur
olunamaz.

Lakin bu sınırsız ilâhî rızıklara ermenin kulluk
planında bir bedeli, bir kısım şartları mevcuttur:

Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız…

Ayrıca Bakınız.  Yusuf Suresi 34. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bakara Suresi 211. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın