Yunus Suresi 16. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Yunus Suresi 16. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Yunus Suresi 16. ayeti ne anlatıyor? Yunus Suresi 16. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Yunus Suresi 16. Ayetinin Arapçası:
قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Yunus Suresi 16. Ayetinin Meali (Anlamı):
De ki: “Eğer Allah dileseydi Kur’an’ı size okuyamazdım, Allah da onu size hiçbir surette bildirmezdi. Kaldı ki, bana vahiy gelmeden önce de aranızda bir ömür boyu yaşadım. Hâlâ aklınızı kullanıp, benim yalancı olmadığımı düşünmeyecek misiniz?”
Yunus Suresi 16. Ayetinin Tefsiri:
Kur’an,
Allah Teâlâ’nın kullara en büyük rahmet tecellisidir. İnsanı da, Kur’an’a göre
yaşayarak rızâsına ermesi için yaratmıştır. Nitekim: “Rahmân, Kur’an’ı
öğretti. İnsanı yarattı. Ona anlayıp açıkça anlatmayı öğretti” (Rahmân
55/1-4) âyetleri bu gerçeği bildirir. Eğer Allah dileseydi, Peygamberlerin
Sultanı Hz. Muhammed (s.a.s.)’i bize peygamber göndermez, Kur’an’ı ona
indirmez, o da bize Kur’an’ı okumazdı. Böylelikle Allah da bize Kur’an’ı
bildirmemiş olurdu. Lakin bütün insanlık Kur’ân-ı Kerîm gibi büyük bir
rahmetten, aydınlatıcı, yol gösterici bir hidâyet rehberinden, ebedî bir
devletten, fert ve toplumun müzmin hastalıklarının şifa kaynağından mahrum
kalırdı. Kaybeden onu yollamayan değil, o rahmete eremeyen insanlık olurdu. Bu
hususa dikkat çekmek üzere buyruluyor ki:
“Şimdi
siz bu ilâhî kelâmı mı küçümsüyorsunuz? Allah’ın size verdiği bu büyük nimete
teşekkür edecek yerde onu yalanlıyorsunuz.” (Vâkıa 56/81-82)
Allah
bize, nimetlerinin kadrini bilecek ve şükrünü ifâya yönelecek akıl, idrak,
niyet, azim ve gayret lutfetsin!
Hem Kur’an’ı okuyan Hz. Muhammed (s.a.s.), Mekke
toplumunun tanımadığı, bilmediği, sıradan bir insan değildir. Kur’an ona
gelmeden önce, kırk sene o toplum içinde yaşamıştır. Onun doğru sözlü ve emin
bir kimse olduğunu herkes biliyordu. Okuyup yazmadığını da biliyorlardı. Daha
önce şiir yahut nesir olarak ne edebiyatla meşgul olmuş ne de şairlik ve hatiplik
taslamıştı. Kimseye tahakküm etmek, didişmek, saldırmak gibi bir özelliği hiç
görülmemişti. Yalan söylemek şöyle dursun, ile ilgili bir şüphe ve şâibe
uyandıracak en ufak bir davranışı bile yoktu. Herkes aracılığıyla iffet,
doğruluk, dürüstlük, sadakat ve emânet sahibi olarak anılan Muhammedü’l-Emîn
oydu. Hiç kimseye yalan söylemeyen o emîn ve mübârek zâtın, kalkıp Âlemlerin
Rabbi Allah adına yalan söylemesi olacak şey değildir. Onun Allah adına yalan
söylemesi olabilecek olmadığı gibi, O’nun emrine karşı gelmesi yahut kendisine
indirilen vahyi değiştirmesi de olabilecek değildir. Aklını çalıştıran herkes bunu
rahatlıkla anlayabilir. Bu bakımdan hem Efendimiz’i hem de onu yalanlayanları
hedef alarak buyruluyor ki:
Yunus Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Yunus Suresi 16. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/