Kuran-ı Kerim

Tevbe Suresi 13. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tevbe Suresi 13. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Tevbe Suresi 13. ayeti ne anlatıyor? Tevbe Suresi 13. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…

Tevbe Suresi 13. Ayetinin Arapçası:

اَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِاِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَؤُ۫كُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۜ اَتَخْشَوْنَهُمْۚ فَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشَوْهُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Tevbe Suresi 13. Ayetinin Meali (Anlamı):

Siz, yeminlerini bozan ve Peygamber’i yurdundan çıkarmaya kesinlikle azmeden bir toplulukla savaşmaz mısınız? Kaldı ki, savaşı size karşı ilk başlatanlar da onlar olmuştu. Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer mü’minseniz, kendisinden asıl çekinip korkulacak olan Allah’tır.

Tevbe Suresi 13. Ayetinin Tefsiri:

Burada
müslümanlar, din düşmanlarıyla olan bir kısım kan ve akrabalık bağlarını,
dünyevi menfaatlerini bir tarafa bırakarak sebat ve azimle Allah yolunda
savaşmaya ve mücadeleye teşvik edilmektedir. Bu âyetler bunun yanı sıra İslâm’a
göre bir topluma yahut devlete savaş açmanın gerekçelerini, müslümanların savaştan
uzak durmalarına neden olacak zaafiyetleri ve savaştan beklenen hedefleri beyân
eder.

Müslümanların
bir topluma yahut devlete savaş açmalarının gerekçeleri: Onların anlaşmalarını
ve yeminlerini bozmaları; Peygamberi yurdundan çıkarmaya kesinlikle azmetmeleri;
savaşı ilk kez başlatanların bizzat kendilerinin olmasıdır.

 Müslümanların savaştan uzak durmalarına neden
olacak zaafiyetleri; Allah’tan değil düşmandan korkmaları, öldürülmekten ve bir
kısım menfaatlerinin elden gitmesinden endişe etmeleridir. Dünyayı âhirete
tercih etmeleridir. Halbuki inananlar için en fazla korkulması gereken tabi ki ki
Allah’tır. Nitekim bir diğer âyet-i kerîmede: Dünya yaşamını verip âhireti almak isteyen içten mü’minler Allah
yolunda savaşsınlar!”
(Nisâ
4/74) buyrulur.

Savaştan
beklenen hedefler ise şöyle beyân edilir:

Ahdini bozan,
hak hukuk tanımayan suçlu ve saldırganları hak ettikleri cezaya çarptırmak.
Lakin bu cezalandırma yalnızca bir eza ve cefadan ibaret olmamalıdır. Müminler,
ilâhî azabı hak etmiş olan bir topluma, o azabın tatbikiyle vazifeli bir el
durumunda olduklarını bilerek, haksız ve gereksiz işkencelerden
sakınmalıdırlar. Böylelikle yaptıkları iş kendi işleri olmaktan çıkıp, hakkın
cezalandırması haline dönüşecek; “Onları savaşta siz kendi kuvvetinizle
öldürmediniz; onları Allah öldürdü. Rasûlüm! Düşmana bir avuç toprak attığın
zaman da sen atmadın; Allah attı”
(Enfâl 8/17) sırrı tahakkuk edecektir.

Saldırganları
zelil ve perişan edip, bir daha başkaldıramaz hâle getirmek. Bu da fakat Allah
adına yapılan bir zelil kılma olduğu takdirde gerçek hedefine ulaşmış
olacaktır.

Allah’ın
kâfirler karşısında mü’minlere nasıl yardım ettiğini; onların şan ve
şereflerini nasıl yücelttiğini görülmektedirmak. Savaştan esas gaye de zaten bu
ilâhî yardıma kavuşmaktır. Değilse bir taraftan düşmanlar zillete düşmekle
birlikte, diğer taraftan müminler de bir afete uğrayacak olursa savaştan
beklenen fayda sağlanmamış ve hedef gerçekleşmemiş olur.

Senelerdir
kâfirlerin her türlü eziyet ve baskısı altında ezilmiş ve acı çekmiş olan müslümanların
gönüllerine su serpip ferahlık vermek.

Hakkın yerini
bulmasından dolayı, galip tarafı da, mağlup tarafı da yeni yeni kin ve
öfkelerden korumak. Zira elde edilmiş öyle zaferler olur ki, galiplerin başına
daha büyük dertler açabilir. Galip tarafın gönlünü okşayan öyle geçici
başarılar olur ki, daha büyük kin ve öfkelerin devreye girmesine neden
olabilir.

15.
âyetteki “Allah, dilediği kimselere tevbe ve hidâyet nasip eder”
ifadesi, savaştan beklenen hedeflere ayrı bir ufuk kazandırmaktadır. Kâfirler hep
küfür üzere kalacak değillerdir; içlerinden nice hidâyete erecek talihliler
mevcuttur. İşte savaş esnâsında harbin acısını ve Allah’a iman edenlerin zaferini
yakında zamandan gören bir kısım kâfirler, intibaha gelecek, küfür ve günahlarından
tevbe edip İslâm’a döneceklerdir. Mekke’nin fethinde bunun çok açık bir misâli
yaşanmıştır. Diğer taraftan böyle bir savaşın müminler üzerinde de büyük bir
terbiyevî tesiri mevcuttur. Savaş onların da imanlarını kuvvetlendirecek, hakka
bağlılıklarını artıracak, insanlık gereği işlemiş oldukları günahlardan tevbe
edip temizlenmelerine vesile olacaktır.

Lakin, “iman ettim” sözü ispatlanması gereken bir
iddiadır. Bunun ispatlanması gerekir:

Tevbe Suresi tefsiri için tıklayınız…

Ayrıca Bakınız.  Yunus Suresi 102. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tevbe Suresi 13. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın