Peygamberimizden Firaset Örnekleri
Peygamberimizden Firaset Örnekleri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Peygamberimizden Firaset Örnekleri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Peygamberimizden Firaset Örnekleri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Peygamberimizden Firaset Örnekleri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Firâset nedir? Firasetli insanın özellikleri nelerdir? Peygamberimizin (s.a.s.) yaşamından firaset emsallari.
Firâset, peygamberlerin sıfatlarından bir cüzdür. İnce bir zekâ ile muhatabın aklının düzeysine göre davranmaktır. Zîrâ bir kimseyi sevindiren bir davranış, diğer bir kimseyi üzebilir. Dolayısıyla insan terbiyesi, onun psikolojik durumunu tespit edebilmek ve hadiselerin iki üç merhale sonrasını hesap edebilmekten geçer.
2 ŞEYİ UNUT 2 ŞEYİ UNUTMA
Firâsetin şaheseri, ölüm bilmecesini halletmenin gayreti içinde olmakla başlar. Zîrâ fânî âlemde sırlara ve hakîkate ârif olabilmek, fakat “ölmeden evvel ölebilmekle” olabilecekdür. Yâni nefsânî ve dünyevî arzulardan vazgeçebilmek zarûrîdir. Hak dostları, bu hususta şu düstûrlara riâyet ederler:
İki şeyi unutma:
1. Allâh’ı ve
2. Ölümü.
İki şeyi de unut:
1. Sana yapılan fenalıkları
2. Yaptığın hayır ve iyilikleri.
Bize yapılan fenâlıkları unutmak, affetmek olarak gerçekleştirildiği takdirde, bu daha büyük bir fazîlettir. Çünkü kul, affede affede ilâhî affa mazhar olur. Âyet-i kerîmelerde buyurulur:
“(Rasûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (el-A’râf, 199)
“Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz yahut bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz, kuşkusuz Allâh da ziyâdesiyle affedici ve kâdirdir.” (en-Nisâ, 149)
“…Allâh’ın sizi affetmesini istemez misiniz?..” (en-Nûr 24/22)
PEYGAMBERİMİZİN HAYATINDAN FİRASET ÖRNEKLERİ
İbn-i Ömer (r.a.) anlatıyor:
“Bir adam Resûlullah’a gelerek:
«–Hizmetçiyi ne kadar affedeyim?» diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz susup yanıt vermedi. Adam tekrar:
«–Ey Allâh’ın Resûlü! Hizmetçimi ne kadar affedeyim?» diye sordu.
Bu defâ Fahr-i Kâinât Efendimiz (kesretten kinâye olarak):
“–Her gün yetmiş defa affet!” cevabını verdi. (Ebu Dâvud, Edeb, 123-124/5164; Tirmizî, Birr, 31/1949)
Resûl-i Ekrem (s.a.s.) Efendimiz’in dünyâya vedâ ânında, fem-i muhsinlerinden sâdır olan şu son kelimeleri ne kadar mânidardır:
“Namaz! Namaza dikkat ediniz! Mâlik olduğunuz (köleler, kadınlar ve çocuklar) ile ilgili Allâh’tan korkunuz!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 123)
Bir başka hadîs-i şerîfte Resûlullâh (s.a.s.) buyururlar:
“İnsanlara borç para veren cömert biri vardı. O kişi, hizmetçisine:
«–(Borç verdiğimiz) yoksule (borcu almak için) varırsan (ödeme imkânı temin edememişse), ondan vazgeç ve onu affediver (alacağımızı hibe et)! Umarım Allâh da bizi affeder.» derdi.
Sonunda adam Allâh’a kavuştu ve Allâh da onu affetti.” (Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Müsâkât, 31)
İşte bu, firâsettir. Bizim de böyle davranmamız için Âlemlerin Efendisi aracılığıyla gönüllerimize takdim edilmiş yüce bir hâldir. Bu hâle erenler, Allâh dostu olurlar. Onun için hiçbir Allâh dostu, ahmak olmaz. Hiçbir ahmak da Hak dostluğuna yükselemez.
Hz. Peygamber’e (s.a.s.) bir kimse methedildiği zaman:
“–Onun aklı nasıl?” buyururlardı.
Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmelerde sürekli olarak:
“Akıl etmezler mi? Düşünmezler mi?” buyurur.
Yâni Allâh Teâlâ, kullarına, kalbe bağlı olarak aklı kullanmaları hususunda ısrar etmektedir.
EN BÜYÜK FİRASET
En büyük firâset, istikbal bilmecesini çözmektir. Onu çözen kimse de artık hiçbir fânîden incinmez, hiç kimseyi de incitmez. Her hâdisedeki murâd-ı ilâhîyi ve ezel-ebed sırrını sezer. Hak rızâsına göre davranır.
Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri buyurur:
“Rabbine karşı dâima edebi muhâfaza et! Hâdiselerin, Cenâb-ı Hakk’ın takdîriyle yaşandığini unutma. Arada vâsıta olan ne varsa, yalnızca birer izâfî nedenten ibârettir.”
KENDİNİ BİLENLERİN 3 VASFI
Ehl-i gönül buyurur:
“İnsanlar içinde kendini bilenler, şu üç vasfa sahip olanlardır:
1. Rüzgârı bile incitmeyenler,
2. Kendi ad ve sıfatlarını söylemekten edeb edenler,
3. Hâlık’ın mahlûkuna merhamet ve şefkat ile nazar edenler.”
Hâsılı incitmeme ve incinmeme hususunda kalbî düzeymiz: “Seni öldürmeye gelen, sende dirilsin.” düstûrunu gerçekleştirebilecek bir kıvamda olmalıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/