Nisâ Suresi 171. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Nisâ Suresi 171. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Nisâ Suresi 171. ayeti ne anlatıyor? Nisâ Suresi 171. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Nisâ Suresi 171. Ayetinin Arapçası:
يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ اِنَّمَا الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّٰهِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُۘ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَلَا تَقُولُوا ثَلٰثَةٌۜ اِنْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْۜ اِنَّمَا اللّٰهُ اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ سُبْحَانَهُٓ اَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا۟
Nisâ Suresi 171. Ayetinin Meali (Anlamı):
Ey Ehl-i kitap! Dininizde aşırı gidip taşkınlık yapmayın ve Allah ile ilgili doğru olandan başkasını söylemeyin! Şunu bilin ki, Meryem oğlu İsa Mesih fakat Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. O halde Allah’a ve peygamberlerine tam iman edin de “Allah üçtür” demeyin. Kendi iyiliğinize olarak bundan vazgeçin. Çünkü Allah, bir tek ilâhtır. Hâşâ O, çocuğu olmaktan pak ve uzaktır. Göklerde ne var, yer de ne varsa hepsi O’nundur. Vekîl olarak Allah yeter.
Nisâ Suresi 171. Ayetinin Tefsiri:
Yahudiler,
Hz. İsa ile ilgili, annesi Hz. Meryem’e iftira atacak noktaya kadar işi aşırıya
götürmüşlerdir. Hıristiyanlar da ona ulûhiyet atfetmek ve onu Allah’ın oğlu
olarak telakki etmek gibi bir aşırılığın içine girmişlerdir. Her iki yöneliş de
günah ve küfürdür. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ümmetini aşırılıklardan
sakındırmak için, “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı överken yaptıkları
gibi, beni överken aşırıya gitmeyin. Benim hakkımda, «O, Allah’ın kulu ve
Rasûlüdür» deyin” buyurmuştur. (Buhârî, Enbiyâ’ 48) Âyet-i kerîme dinde
aşırı gitmeyi yasaklamakta ve Allah ile ilgili doğru olan ne ise yalnızca onu
söylemeyi emretmektedir. Allah Teâlâ’yı, bazı şeylerin içine girme (hulûl), bir
başka şeyle birleşme (ittihat), eş ve çocuk edinme gibi şânına lâyık olmayan
vasıflarla vasıflandırmak asla doğru değildir; yanlıştır ve küfürdür.
Şâir,
şu beytiyle tevhid inancının özünü anlatmaya çalışır:
“Doğru bak ahvâle, ey ahvel, olup vahdet-şinâs
Nûr birdir, olsa da mısbâh-ı pertev-zâ iki.” (Hasan
Hilmi)
“Ey
şaşı! Kâinatın ahvâl ve hâdiselerine bakarken Allah’ın birliğini kabul etmiş
bir gözle bak. Bu değişik ahvâl, birbirine zıt gibi görünen bu hâdisât ne
olursa olsun yalnız ve yalnız bir tek ilâhî kudretin eseridir. Lâmba kaç tane
ve kaç çeşit olursa olsun, verdikleri ışık bir tek ışıktır. Demek ki, çeşitli
olaylar ve haller sana bu «tek»liği anlatıyor, göstermeye çalışıyor; fakat sen
anlamıyor ve göremiyorsun.”
Dolayısıyla
Hz. İsa’ya, Allah’ın değil Hz. Meryem’in oğludur. Onu Hz. Meryem babasız olarak
doğurmuştur. O Allah değil, fakat Allah’ın peygamberidir. Meryem’e melekler
vasıtasıyla müjdelediği bir kelimesi; “Ol!” buyurması ve Cebrâil’in üflemesiyle
Meryem’in rahminde yarattığı bir mûcizesidir. (bk. Âl-i İmrân 3/45) O, Allah aracılığıyla gönderilen bir
ruhtur; Allah onunla nice ölü kalplere hayat vermiştir. Dolayısıyla Allah’a
Allah olarak, peygamberlere de O’nun peygamberi olarak inanmak, böyle tanımak
ve bunları birbirine karıştırmamak gerekir.
İster
“Allah-Mesih-Meryem” şeklinde açık şirk ile, ister “Baba-Oğul-Ruhu’l-Kudüs”
terkibinde olduğu gibi yoruma dayalı bir şirk ile katiyen “Allah üçtür” denilmemeli, bundan
vazgeçilmelidir. Zira böyle söylemek dinle, tevhitle bağdaşmayacak derecede
büyük bir küfürdür. Bu yanlış inancı terk etmek onların faydasına olacaktır.
Çünkü Allah, tek ilâhtır, hiçbir ortağı yoktur, olması da olabilecek değildir.
O’nun bir çocuğu olması ihtimali de yoktur. Allah, bu tür noksanlıklardan
yücedir; pak ve uzaktır. Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. Onları
yaratan, yöneten ve bunlarda tasarruf eden yegâne kudret sahibi O’dur. “Vekîl
olarak Allah yeter” (Nisâ 4/171);bütün bunları yaratmak,
düzenlemek, korumak, kollamak ve idare etmekte Allah’ın hiçbir kimseyi vekil
tutmaya ihtiyacı yoktur. O bizzat ve asaletle hüküm ve tasarrufa kâdir ve her
şeyden müstağnidir. Diğer taraftan Allah, kendine güvenen, tevekkül eden,
işlerini O’na havale eden kullarına nusretini gönderir, onları yardımsız
bırakmaz. O halde Allah’ın mülkü dışında bir şey, Allah’ın yerini tutacak bir
çocuk, O’nun yerini dolduracak bir vekil, Allah’tan başka işleri havale edecek bir
merci, bir mabud düşüncesi bütünüyle yanlıştır, böyle bir şeyin olması
muhaldir. Zira bu gibi şeyler fakat fâniler ve acizler için geçerlidir.
O
halde Allah’ın birliğini tam anlamıyla kavramalı, ne İsa ne melekler hiçbir
varlığı Allah’a ortak koşmamalı, bilakis Hz. İsa ve meleklerin Allah’a nasıl
kulluk ettiklerini görüp onları örnek almalıyız:
Nisâ Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Nisâ Suresi 171. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/