Mâide Suresi 87. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Mâide Suresi 87. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Mâide Suresi 87. ayeti ne anlatıyor? Mâide Suresi 87. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Mâide Suresi 87. Ayetinin Arapçası:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكُمْ وَلَا تَعْتَدُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَ
Mâide Suresi 87. Ayetinin Meali (Anlamı):
Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı temiz ve güzel nimetleri kendinize haram kılmayın! Haddi de aşmayın; çünkü Allah haddi aşanları sevmez.
Mâide Suresi 87. Ayetinin Tefsiri:
Bu
âyetlerin iniş sebebiyle alakalı şöyle bir rivayet nakledilir:
Ashâb-ı kirâmdan bâzıları birgün Sevgili
Peygamberimiz’in ibâdetini öğrenmek istiyorsanız mü’minlerin annelerine sormuşlardı.
Onlar da gördüklerini anlattılar. Efendimiz’in îtidâl üzere yapmış olduğu
ibâdetlerini az gören bu kimseler kendi kendilerine:
“– Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? Onun
geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır” dediler. İçlerinden biri:
“– Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece
uyumaksızın namaz kılacağım”
dedi. Bir diğeri:
“– Ben de yaşamım boyunca gündüzleri oruç
tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim”
dedi. Üçüncü sahâbî de:
“– Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak
kalacak, asla evlenmeyeceğim”
diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve
kendilerine şunları dile getirdi:“ Şöyle şöyle
diyen sizler misiniz? Sizi ikazyorum! Allah’a yemin ederim ki ben sizin Allah’tan
en fazla korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Lakin ben bazan oruç tutuyor, bazan
tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum.
Benim sünnetimden yüz çeviren kimse, benden değildir.” (Buhârî, Nikâh 1)
Sonra sahâbeyi toplayıp onlara şöyle bir
konuşma yaptı:
“Birtakım kimselere ne oluyor ki hanımlarıyla birlikte olmayı, yeme içmeyi,
güzel koku sürmeyi, uyumayı ve meşrû sayılan dünya zevklerini kendilerine haram
kılıyorlar. Şüphesiz ki ben size keşiş ve ruhban olmanızı emretmiyorum. Benim
dinimde et yemeyi terk etmek, kadınlardan uzaklaşmak bulunmadığı gibi, dünya çapından
el etek çekip manastırlara sığınmak da yoktur. Ümmetimin seyahati oruç,
ruhbanlığı ise cihaddır. Allah’a ibâdet ediniz, O’na hiçbir şeyi ortak
koşmayınız, hac ve umre yapınız, namazlarınızı kılınız, zekâtınızı veriniz,
Ramazan orucunu tutunuz. Siz dosdoğru olunuz ki başkaları da öyle olsun. Sizden
önceki ümmetler, aşırılıkları yüzünden helâk oldular. Dini kendilerine
zorlaştırdılar, Allah da onlara zorlaştırdı. Bugün kilise ve manastırlarda
bulunanlar, onların artıklarıdır.” (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl,
s. 207-208)
Eşyada
aslolan mübahlıktır. Allah Teâlâ bunları kulların hayatiyetlerini devam
ettirmeleri için yaratmıştır. Lakin imtihan gayesiyle bir takım şeyler haram
kılınmış, onlara dokunulmaması emredilmiştir. Zaten dinlerin gönderiliş maksadı
da neyin helâl neyin haram olduğunu beyân etmek ve bireylerin bu sınırlar
içinde yaşamalarını sağlamaktır. Bu yetki yalnızca dine ait olup, kulların
kendiliklerinden bir şeyi haram yahut helâl kılma salahiyetleri yoktur. Bu
hususla alakalı âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“Hiçbir delile dayanmadan sırf dillerinizin yalan yere
nitelendirmesiyle, “Şu helâldir, şu haramdır” demeyin. Böyle yapmakla Allah
adına yalan uydurmuş olursunuz. Allah adına yalan uyduranlar ise asla kurtuluşa
eremezler.” (Nahl 16/116)
“De ki: «Allah’ın kulları için yarattığı zînetleri, temiz ve hoş
rızıkları kim haram kılabilir?»” (A‘râf 7/32)
Bu
âyetlerin mânasını izah sadedinde âlimlerimizin güzel açıklamaları olmuştur. Şu
misal ne kadar dikkat çekicidir: Bir adam Hasan Basrî’ye gelir ve bir
komşusunun, şükrünü edâ edemeyeceği için pelte yemediğini söyler. Hasan Basrî
de: “Komşun soğuk su içiyor mu?” diye sorar. Adam, “Evet” deyince de: “Senin
komşun meğer soğuk suyun şükrünün, pelteden daha ağır olduğunu bilemeyecek
kadar cahil bir adammış” der.
Yine
Allah dostlarından Fudayl (k.s.)’a zühd için güzel elbise, et ve hurma tatlısı
gibi güzel şeyleri terk etmenin hükmü sorulur. Ben tatlı yemem diyen adama: “Keşke
hem yeseydin hem de Allah’tan korksaydın. Çünkü Allah Teâlâ helâl ve temiz
şeyleri yemeni kerih görmez. Sen asıl, annene babana iyilik yapmaya, sıla-i
rahime riayete, komşuna iyilik etmeye, bütün müslümanlara merhametli olmaya,
kinini yutmaya, sana zulmedeni affetmeye, sana kötülük yapana iyilik etmeye,
belalara karşı sabırlı ve tahammüllü olmaya bak. Buna benzer hükümler zühd için
hurma tatlısını terk etmekten daha mühimdir” tavsiyesinde bulunur.
87.
âyetteki “Haddi aşmayın” ifadesine şu mânaları vermek olabilecekdür: Helâli haram
sayarak Allah’ın hükümranlık alanına girmeyin. O hoş ve temiz rızıkları
kazanırken başkalarının hakkına tecavüz etmek suretiyle haram yapmayın. Helâl
biçimde kazandığınız nimetlere de normal ihtiyaçtan daha fazla hırs ve
düşkünlük ile atılıp İsrâf etmeyin. Sadece şehvetlerin peşine koşmayın. Gerek
kendinizin gerek başkalarının hakkını gözeterek ölçülü bir biçimde hareket
edin. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.
88.
âyetteki “yiyin” ifadesi, “yeme, içme, giyinme, seyahat etme gibi yollarla
dünya nimetlerinden yararlanın” mânasında olup, insanın günlük yaşamının
vazgeçilmez ihtiyaçlarından ve dünya nimetlerinden istifade etmenin en önde
gelen yolu olması sebebiyle “yeme” fiili esas alınmıştır.
Gerek
helâl olan nimetleri kendimize haram kılma, gerekse başka hususlarda olsun,
yapılan bir yeminden dönülmesi gerektiğinde ödenecek kefareti bildirmek üzere
şöyle buyruluyor:
Mâide Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Mâide Suresi 87. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/