En’âm Suresi 112. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
En’âm Suresi 112. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
En’âm Suresi 112. ayeti ne anlatıyor? En’âm Suresi 112. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
En’âm Suresi 112. Ayetinin Arapçası:
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًاۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
En’âm Suresi 112. Ayetinin Meali (Anlamı):
İşte biz her peygamberin karşısında insan ve cin şeytanlarından oluşan bir düşman şebeke var etmişizdir. Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldayıp dururlar. Şayet Rabbin dileseydi böyle yapamazlardı. Bu bakımdan onları, uydurdukları yalanlarla başbaşa bırak!
En’âm Suresi 112. Ayetinin Tefsiri:
Âyet-i
kerîmeler, müşriklerin sert düşmanlıklarıyla karşılaşan Peygamber Efendimiz ve müslümanları
teselli etmektedir. Allah Teâlâ onları böyle büyük bir düşmanlıkla karşı
karşıya getirdiği gibi, aynı biçimde ondan önceki bütün peygamberlere de insan
ve cin şeytanlarını düşman yapmıştır. Bu, ilk defa yaşanan bir durum
değil, ilk etaptan beri her bir peygamber için geçerli olan bir durumdur. Ne
zaman bir peygamber Allah’a davet etmek ve doğru yolu göstermek için geldi ise,
tüm şeytânî kuvvetler, onu vazifesinde başarısızlığa uğratmak için hemen
harekete geçmişlerdir. O halde onların düşmanlıklarına üzülmeye gerek yoktur.
Bilakis bu düşmanlıklara rağmen, her türlü engeli aşarak tebliğin başarılı
olması için çalışmak gerekmektedir. O insan ve cin şeytanları, aldatmak için
birbirlerine yaldızlı bir takım sözler fısıldarlar. Bundan özellikle cin
şeytanlarının insan şeytanlarına fısıldadıkları sözler anlaşılmaktadır. (bk. En‘âm
6/121) Lakin insanları yaldızlı sözlerle kandırıp yoldan çıkaran insanlar da
şeytan olarak nitelendirilmişlerdir. Bunların şeytanla ortak vasfı, fısıltı
ile, gizlice sözlerle kandırmak, kalplere kötü düşünceler aşılamaktır. Bu
“yaldızlı sözler”; insanları Kur’an’a ve kendilerini Hakk’a davet eden
peygambere karşı isyana tahrik etmek için şeytanların kullandığı tüm planlar,
vasıtalar, şüpheler ve aldatmacalardır. Nitekim Nâs sûresinde de bireylerin
göğüslerine kötü düşünceler fısıldayan cin ve insan şeytanlarından Allah’a
sığınılması emredilir.
Allah
Resûlü (s.a.s.) Ebu Zer (r.a.)’a: “Cin ve insan şeytanlarından Allah’a
sığındın mı?” diye buyurur. O, “insandan da şeytan mı var?” diye sorunca
Efendimiz: “Evet, onlar cin ve şeytanlardan daha şerlidirler” diye yanıt
verir. (Nesâî, İstiâze 48; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 108)
Malik
b. Dinar der ki. “İnsanlardan olan şeytanlar benim için cinlerden olan
şeytanlardan daha tehlikelidir. Çünkü Allah’a sığındığım zaman cin şeytanları
kaçar giderler. Lakin insan şeytanları gelip göz göre göre beni günaha
sürüklemeye çalışırlar.”
Şayet
Allah isteseydi şeytanlar insanları kandırmaya çalışmazlardı; onlardan bu
özelliği alabilirdi. Lakin ilâhî hikmet onların bu biçimde hareket etmelerine
müsaade buyurmuştur. Bu durum, insanın dünya çapında imtihan ediliyor olmasının tabii
bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır. Şu kadar ki, Allah’ın şeytanların
yaptıklarına izni var rızâsı yoktur; meleklerin yaptıklarına ise hem izni hem rızâsı
mevcuttur.
Şeytanların
aldatıcı yaldızlı kelimelerine en fazla âhirete inanmayanlar kanarlar. Gönülleri ona
doğru meyleder, akar. Onlardan pek hoşlanırlar; meftûn olur, keyf alırlar.
Tevbe edip kendilerine gelmeleri gerekirken, aksine aldatıldıklarının farkında
olmaksızın önceden işledikleri günahları işlemeye devam ederler. Halbuki
âhirete kesinkes inananlara bunların bir tesiri olmaz; onlar bu yaldızlı
sözlere aldanmazlar; kulluk vazifelerini hakkiyle yerine getirmeye çalışırlar.
Âyet-i
kerîmelerde şu işaretlerin olduğu söylenebilir: Allah’a vuslat yolunda
yürüyenlerin bu uğurda çektikleri belâlar, onları yüksek makamlara ulaştıracak
binekler gibidir. Bu yolda en büyük ve en zor belâ, düşmanların alay
etmeleridir. Manevî yolda en yüksek mertebeye sahip olanlar peygamberler olduğu
için, kâfirlerin onlara olan düşmanlığı da aynı derecede şiddetli olmuştur. Bu
iptilâlar onlar için daimî bir terakki ve mânen yücelme vesilesi halinde
lutfedilmiştir. Âyetteki “insan şeytanları” ifadesi, kötülüğü çok emredici olan
nefs-i emmâre’ye işarettir. O, düşmanların en azgını olduğu için Kur’an’da
geçtiği başka yerlerin aksine burada cinlerden önce zikredilmiştir. Böylelikle,
nefsin esiri olanların düşmanlığının şeytanlarınkinden daha şiddetli ve başa
çıkılması zor olduğuna işaret edilmiştir. Çünkü insanın kurduğu tuzaklar yanında
şeytanınki zayıf kalır. Bu bakımdan gönül ehli olanlar, nefislerinin esiri
olanların yaldızlı bâtıl kelimelerine kulak asmazlar. Aksine düşmanların
düşmanlığı arttıkça Allah dostlarının îmanı daha da güçlenme olanağı bulur. (Bursevî,
Rûhu’l-Beyân, III, 115)
Her türlü düşmanlık karşısında imanın daha da
kuvvetlenmesinin sırrı, yalnızca Allah Teâlâ’yı hâkim olarak tanımak ve O’nun
hükümlerini açıklayan Kur’ân-ı Kerîm’i tüm insanlık yaşamının yegane ölçüsü
kılmaktır:
En’âm Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
En’âm Suresi 112. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/