Kuran-ı Kerim

Bakara Suresi 178. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bakara Suresi 178. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Bakara Suresi 178. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 178. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…

Bakara Suresi 178. Ayetinin Arapçası:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلٰىۜ اَلْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْاُنْثٰى بِالْاُنْثٰىۜ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ اَخ۪يهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَاَدَٓاءٌ اِلَيْهِ بِاِحْسَانٍۜ ذٰلِكَ تَخْف۪يفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌۜ فَمَنِ اعْتَدٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

Bakara Suresi 178. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ey iman edenler! Öldürülenler ile ilgili size kısas emredildi. Buna göre hüre hür, köleye köle ve kadına da kadın kısas edilir. Lakin kâtil, öldürdüğü kimsenin yakını aracılığıyla affedilirse kısas düşer. O zaman affeden, uygun görülen diyeti kabul etmeli, affedilen de diyet borcunu güzelce ve tam anlamıyla ödemelidir. Bu, Rabbinizin bir hafifletmesi ve merhametidir. Bütün bunlara rağmen kim Allah’ın koyduğu sınırı aşarsa, pek acı bir azabı haketmiş olur.

Bakara Suresi 178. Ayetinin Tefsiri:

İslâm,
insanın her türlü haklarını koruyan, onun can ve mal emniyetini sağlayan bir
dünya düzeni tesis etmekte, bunu gerçekleştirmek için lazım gelen temel
kaideleri bildirmektedir. Bu temel kaidelerden biri, insanın can güvenliğidir.
İslâm, kısas emriyle bu hususta en keskin çareyi ortaya koymuştur.

 الْقِصَاصُ
(kısas) kelimesinin türediği الْقَصُّ
(kass) sözlükte bir haberi anlatmak, izini takip etmek, katili öldürmek, saç
yahut tırnakları kesmek, takas etmek gibi mânalara gelmektedir. Kâtil,
öldürmekte bir yol izlemekte, ardından onun izi takip edilerek, onun izlediği
yoldan gidilerek, takas yapılarak kendisine aynı ceza verilmektedir.

Hukukta
kısas, kasten adam öldüren yahut yaralayan birinin gerekli şartlar çerçevesinde
işlediği fiil cinsinden ve ona denk bir ceza ile cezalandırılmasıdır. Yani
kasten öldürdüğü insana karşılık öldürülmesi veya kasten işlediği yaralama
fiiline karşılık benzeri biçimde cezalandırılmasıdır. (DİA, “Kısas” maddesi,
XXV, 488)

Âyet-i
kerîmenin nüzûl sebebi, Allah Resûlü (s.a.s.) peygamber olarak gönderilmeden
önce bu hususta mevcut olan hükümleri ortadan kaldırarak en âdil hükmü
getirmektir. Zira yahudiler yalnızca öldürmeyi, hıristiyanlar yalnızca diyet alıp
affetmeyi benimsemişlerdi. Araplar ve onlarla birlikte yahudilerin bir kısmı ise
bazan öldürmenin vacib olduğuna, bazan da diyetin vacib olduğuna
hükmediyorlardı. Lakin bu iki hükümden her birinin uygulamasında da haksızlık
yapıyorlardı. Mesela Arap kabilelerinden Ensar’ın iki kabilesi içinde
cahiliye devrinden kalma kan davaları vardı. Bir taraf, şeref ve kuvvetine
güvenerek diğerine karşı ileri gidip “Bizden bir köle karşılığında sizden bir
hür, bir kadın karşılığında bir erkek öldüreceğiz” diye yemin etmişlerdi. müslüman
olduktan sonra Resulullah (s.a.s.)’e gelip muhakeme olmak istediklerinde bu
âyet indi. (Buhârî, Tefsir 2/23; Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 52-53;Fahreddin
er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, V, 40-41)

Bu
âyet-i kerîmede ölümle alakalı kısas cezası ve ona dair hükümler zikredilir.
Bunun için öldürme olayının “kasten” gerçekleştirilmiş olması gerekir. Hata ile
yaşanan öldürme hadiselerinda geçerli olan hükümleri Nisâ sûresi 92. âyet-i
kerîme[1];
ö
lüm hâricinde vuku
bulan yaralamalarla alakalı hükümleri ise Mâide sûresi 45. âyet-i kerîme beyân
etmektedir.[2]

İslâm’a
göre herkes kendi işlediği suçtan sorumlu olur. (bk. Tûr 52/21) Suçluveya
işlediği suça denk bir ceza verilmesi istenir. (bk. Nahl 16/126) Kasten adam
öldürenin öldürülmesi ve kasten yaralayıp sakat bırakanın da aynı biçimde
cezalandırılması, bu yüzden mağdur olan kimselerin haklarının muhafaza edilmesi esasına
dayanır. Buna benzer suçlar şahsî hakların ihlali olarak değerlendirildiği için bu
hususta mağdur olan tarafa yani katledilen kimsenin yakınlarına ve yaralanan
şahsa söz hakkı tanınmıştır. Suç kasten işlenmişse, mağdur tarafın kısas isteme
yahut kısas yerine diyet talep etme hakları mevcuttur.

Kısas,
insanın hayat hakkını emniyet altına almayı amacında olan bir cezadır. Zira hayat
hakkı, insan haklarının temelini oluşturur. Diğer hakların kullanılması ise
tümüyle hayat hakkına bağlıdır. Kasten adam öldürme ve yaralamalar kısasla
cezalandırılarak insan yaşamına yönelik haksız tecavüzlerin önü kesilir. Ayrıca
suçlu, işlediği suça denk bir ceza görerek adâlet gerçekleşmiş olacaktır.

İslâm,
suçsuz veya suçlu, mü’min veya kâfir, zengin veya yoksul herkesin hakkını
savunan adâlet dinidir. Bu nedenle vuku bulan bir suçu cezalandırırken mağdur
taraf kadar, suçlunun haklarını da koruyucu önlemler alır. Bu esasa
dayanılarak ceza verirken suçun “kasten” mi, yoksa hata ile mi işlendiği
ayrımına dikkat eder. Eğer suçun işlenmesinde kasıt yoksa yahut kısasın tatbiki
olabilecek değilse yahut kısas düşerse bedenî ceza yerine diyet ödetme yönüne
gidilir. Ayrıca ödenecek diyete suçlunun kan akrabaları yahut yakın çevresi
ortak edilir. Böylelikle bir taraftan suçlunun maddi külfetini hafifleten, bir
taraftan da yaralanması yahut bir azasını kaybetmesi halinde mağduru, ölmesi
durumunda da destekten mahrum kalan ailesini koruyan ortak bir tazmin sistemi
oluşturulur. Böylelikle hem suçluyu hem de mağduru yalnız bırakmayan, bilakis toplumu
bozacak suçlarla birlikte mücadeleyi sağlayacak yardımcı müesseseler ihdas
edilmiş olur.

İslâm
hukukunda kısas için zaruri şart olan mağdurun kısas talebi yeterli görülmez.
Bu cezanın verilebilmesi için suçun işleyende, mağdurda ve suçu oluşturan fiilde
birtakım şartlar aranır. Kısas, fakat ehliyetli mahkemenin kararı ve alakalı
resmî personellerinin sorumluluğunda uygulanır. Böylelikle ferdî hak arama yolu
kapatılıp, kan davalarının önüne geçilmiş olur.

Kısasla
alakalı ayetlerde “affetmek” özellikle tavsiye edilmiştir. “Kim kısas hakkını bağışlarsa
bu, onun günahları için bir keffâret olur
(Mâide 5/45) beyânıyla bunun âhirette günahlara
kefaret bulunacağı bildirilir. Böylelikle yüksek ahlâkî duyguların hâkim olduğu ve
İslâm kardeşliğinin meydana geldiği bir toplum yaşamı hedeflenir. Kısas, aslî bir hak
ve ilk borçtur. Af ise bunun üzerine gerekebilecek bir fazilettir. Bu fazilet,
ya tam anlamıyla kayıtsız ve bedelsiz yahut eksik olarak diyet veya başka bir
bedel karşılığında yapılır. Böylelikle kısas, aslî bir vacib olarak meşrû
olmasaydı, af bir fazilet değil, insanları öldürme cinayetini mübah kılacak
olan bir ihmal olurdu. Yani kısas meşrû olmasaydı, affın hiçbir mânası
kalmazdı. İşte Kur’ân, bu gerçekten hareketle kısası, katledilen kimse için bir
hak, toplum için aslî bir görev, affı da katledilen kimsenin velisi için bir
fazilet, “iyilik ve ödeme” sözcükleri altında diyet almayı da bir ruhsat olmak
üzere meşrû kılmıştır.

Bunun yanında “Bütün bunlara
rağmen kim Allah’ın koyduğu sınırı aşarsa, pek acı bir azabı haketmiş olur”
(Bakara 2/178) buyrularak
kısas, diyet yahut af, bunlardan hangisi olursa olsun karşılıklı anlaşma
gerçekleşip, hüküm karara bağlandıktan ve icra edildikten sonra tarafların
birbirlerinin hukukuna saygılı olmaları istenmekte, buna riayet etmeyenler acı
bir azapla tehdit edilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de
bir insanı haksız yere öldüren kimsenin adeta bütün insanları öldürmüş gibi
büyük bir cinâyet işlediği haber verilmiştir. (Mâide 5/32) Kasten işlenen
cinayetlerde de gerek mağdur tarafın ve toplumun ortak duygularının tatmin
edilmesi, gerekse suçun önlenip insan yaşamının ve sağlığının her şeyin üzerinde
tutulmasını sağlamak üzere suça denk bir ceza demek olan kısas hükmü
konulmuştur. Lakin İslâm’da hata ile, neden olarak yahut kastını aşarak adam öldürene
kısas cezası uygulanmaz. Buna karşılık bilerek, isteyerek ve tasarlayarak bir
kimseyi öldüren câniyi korumanın, affetmenin yahut birkaç sene hapis cezasıyla yetinmenin
savunulacak bir yönü yoktur. Üstelik bu hususta af ve müsamaha olacaksa, bu
hususta ilk kez mağdur tarafa söz hakkı tanımak gerekir. Günümüz batı kökenli
ceza hukuklarında adam öldürme, ırza tecavüz, silahlı gasp gibi ağır suçlarda
suçluya neticede 5-10 yılı aşmayan hapis cezalarını uygulanması hem mağdur
tarafta ve toplumda büyük bir tepki ve hoşnutsuzluğa yol açmakta, hem de suçun
işlenmesinde hiçbir caydırıcı rol oynamamaktadır. Bunu en iyi bilen Rabbimiz
suça denk bir ceza emrederek, insan yaşamını ve sağlığını korumanın en
emniyetli yolunun kısas olduğunu şöyle beyân buyurmaktadır:

“Ey akıl sahipleri! Sizin için kısasta hayat mevcuttur. Umulur ki
böylece hem öldürmekten hem de öldürülmekten korunursunuz.”
(Bakara 2/179)

Kısas, hayat
hakkının ve canı korumanın gereğidir. Kısasın emredilmesinde insanlık
haysiyetine sahip, insanlığın hayrını isteyen, özü sağlam, temiz akıl sahibi
kimseler için büyük bir hayat mevcuttur. Affın kıymeti de buna bağlıdır. Gerçi
kısasın kendisi, bir yaşamı yok etmektir ama, bunun yanı sıra haksız yere bir
yaşamı yok etmeye karşı, yaşamın ve yaşama hakkının sağlanmasının en büyük
müeyyidesidir. Şöyle ki:

   
Kısas,
hem katil olmak isteyen kimse, hem de öldürülmesi istenen kimse ile ilgili yaşamı
korumaya sevketmektedir. Çünkü katil olmak isteyen kimse, öldürürse ve
öldürdüğünde kendisinin de öldürülmeyi hak edeceğini bilirse akıl gereği
olarak, öldürmekten vazgeçer. Böylelikle hem kendisi hem de karşısındaki hayatta
kalır.

   
Kısasta,
cinayet işleyecek ve cinayete kurban gidecek olandan başka bütün toplumun
yaşama hakkını da teminat altına alma mevcuttur. Çünkü bu yolla öldürmenin önüne
geçilmesi, bu ikisinden başka, bunlarla uzaktan yakında zamandan ilgisi olan bireylerin
da hayatlarının devamına ve güvenliğine bir garantidir. Zira bir öldürme olayı,
öldürenle katledilenin yakınları içinde düşmanlık ve fitneye, bu da büyük kan
davalarına neden olabilmektedir. (Fahreddin er-Râzî
, Mefâtîhu’l-gayb,
V, 48-49; Elmalılı, Hak Dini, I, 609)

İşte kısasın
emredilmesi, bu kadar mühim bir yaşama sebebi olduğu gibi, bu “Sizin için
kısasta hayat mevcuttur” vecizesi de belağatın en yüksek derecesine ulaşmış, özlü
bir îcâz ve i’câz prensibini teşkil eder. Kısasın meşrû oluşunun güzellikleri
bu prensiple beyân buyrulmuştur.
İhtivâ ettiği
hayatî güzellikler ve hedefler itibariyle çok mühim olan kısas, günahlardan
korunabilmemiz, öldürmeden, kısası ihmal yahut kötüye kullanmadan sakınıp,
yaşamımızı ve yaşama hakkımızı muhafaza edebilmemiz için farz kılınmıştır.
Lakin bu surette dünya yaşamında kötülüklerden sakınır, âhiret yaşamında da
kurtuluşa erebiliriz.

Önceki ayetlerde
bir münasebetle ölümden bahsedilmişken, bu vesileyle ölüm anında yapılması
lazım gelen bir kısım dinî vazifeler, bunlar içinde de hususiyle vasiyetten
bahsedilerek şöyle buyrulur:

[1]Bir mü’minin diğer bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir.Lakin farkında olmadan olabilir. Kim farkında olmadan bir
mü’mini öldürürse, cezası, mü’min bir köleyi azat etmesi ve ölenin ailesine
diyet ödemesidir. Lakin ölenin ailesi bağışlarsa, diyet ödemesi gerekmez. Şâyet
ölen mü’min olmakla birlikte size düşman olan bir kavimden ise, öldürenin
cezası, yalnızca mü’min bir köleyi azat etmesidir. Eğer katledilen kişi, aranızda
anlaşma bulunan kâfir bir kavimdense, o takdirde ceza, ölenin ailesine diyet
ödemesi ve mü’min bir köleyi azat etmesidir. Bunları yerine getirmek için
yeterli imkânlara sahip olamayan, bunun yerine peş peşe iki ay oruç tutmalıdır.
Allah bu cezaları, farkında olmadan adam öldüren kimsenin tevbesini kabul etmek için
koymuştur. Allah, hakkiyle bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.
(Nisâ
4/92)

[2]Biz Tevrat’ta onlara şunu farz kılmıştık: “Cana can, göze
göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş karşılıktır; yaralamalar da böyle
kısas yapılacaktır.” Lakin kim kısas hakkını bağışlarsa bu, onun günahları için
bir keffâret olur. Her kim de Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar
zâlimlerin tâ kendileridir.
(Mâide
5/45)
Tevrat’ta yazılan bu hükümler, Kuran-ı Kerîm
bunları alıp doğrulayarak bize takdim ettiği için, İslâm hukukundaki “şer’u men
kablenâ: bizden öncekilerin şeriati” gereğince bizim için de aynen geçerlidir.

Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız…

Ayrıca Bakınız.  Yunus Suresi 95. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bakara Suresi 178. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın