A’râf Suresi 148. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
A’râf Suresi 148. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
A’râf Suresi 148. ayeti ne anlatıyor? A’râf Suresi 148. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
A’râf Suresi 148. Ayetinin Arapçası:
وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسٰى مِنْ بَعْدِه۪ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌۜ اَلَمْ يَرَوْا اَنَّهُ لَا يُكَلِّمُهُمْ وَلَا يَهْد۪يهِمْ سَب۪يلًاۢ اِتَّخَذُوهُ وَكَانُوا ظَالِم۪ينَ
A’râf Suresi 148. Ayetinin Meali (Anlamı):
Mûsâ’nın kavmi, kendisinin Tūr’a gitmesinin ardından süs takılarından böğürür gibi ses çıkaran bir buzağı heykeli yapıp ona tapınmaya başladılar. O heykelin kendileriyle konuşmadığının ve onlara bir yol göstermediğinin de mi farkında değillerdi? Buna rağmen onu tanrı edindiler ve zâlimlerden oldular.
A’râf Suresi 148. Ayetinin Tefsiri:
Denizi
geçince karşı karşıya geldikları putperest kavimden etkilenerek içlerinde puta tapma
sevdası alevlenen, fakat Hz. Mûsâ’nın son derece sert tepkisiyle karşılaşan İsrâiloğulları,
bu arzularını gerçekleştirmek için âdeta fırsat kolluyorlardı. İşte Mûsâ (a.s.)’ın
Tûr’a gidip orada 40 gün gibi uzun bir süre kalması bunun için bir fırsat
teşkil etti. Tâhâ sûresinin 83-98. âyetlerinde daha kapsamlı bir biçimde
anlatıldığı üzere İsrâiloğulları, Mısır’dan çıkarken yanlarına almış oldukları
Kıptîlere ait süs takılarını bir yere topladılar. İyi bir kuyumcu olan Sâmirî,
bunları eritip buzağı şeklinde bir heykel yaptı. İçine bir takım özel borular
yerleştirdi ve onu rüzgârın estiği istikâmete doğru çevirdi. Rüzgâr estikçe
ondan buzağı sesine benzer bir böğürtü geliyordu. Bunun üzerine: “İşte sizin
de, Mûsâ’nın ilâhı da budur. Lakin Mûsâ bunu unuttu, başka ilâh aramak üzere
kalkıp dağlara gitti” (Tâhâ 20/88) dediler. Buzağıya tapıp, onun etrafında
dönmeye başladılar. Belki biraz düşünebilselerdi, buzağı heykelinin
kendileriyle konuşamayacak ve bir yol gösteremeyecek kadar değersiz bir şey
olduğunu görecekler ve ona tapmaya cüret etmeyeceklerdi.
Burada
uluhiyet sıfatı olarak “konuşmanın” ve “yol göstermenin” seçilmesi çok
mânidardır. Çünkü Allah Teâlâ Hz. Mûsâ vasıtasıyla İsrâiloğulları ile konuşmuş,
onların peygamberi olan Mûsâ (a.s.)’ı kelâmına muhatap kılmakla
şereflendirmişti. İkinci olarak da Allah Teâlâ, bilhassa Mısır’dan çıkmak üzere
harekete geçtikleri andan ibu yana Mısır içinde, denizde ve çölde kendilerine
rehberlik ediyordu. İsrâiloğulları, Cenâb-ı Hakk’ın bu her iki büyük nimetine ve
icraatına şâhittiler. Bunlara gücü yetmeyen bir şeyin ilâh olamayacağı açıktı.
Lakin onların, bunu düşünecek halleri bile yoktu. Bu nedenle onu tanrı
edindiler, câzibesine kapılıp ona tapındılar. Allah’ın emrine uygun
davranmadıkları; Allah’a kulluğu bırakıp buzağıya taptıkları; hakikati
bulmaları için verilen gözlerini, kulaklarını ve akıllarını yok saydıkları ve
Hz. Mûsâ’nın talimatlarını unuttukları için zâlimler oldular.
Hz.
Mûsâ Tûr’dan dönüp kavmini bu halde görünce, onlara yanlış bir iş yaptıklarını
ve dinden saptıklarını dile getirdi. Onları azarlayıp buzağı heykelini ateşe attı
(bk. Tâhâ 20/97). Bunun üzerine yaptıklarına son derece pişman oldular ve
kendilerini bağışlaması için Allah’a yalvardılar.
149.
âyetin haber verdiği bu durum, altı çizildiği gibi Hz. Mûsâ’nın Tûr’dan
dönmesinden sonra olmakla birlikte, onların yaptıkları işlerin bütünüyle
pişmanlığa dönüştüğü daha net bir biçimde bilinmesi için önce zikredilmiş, bu
işin nasıl gerçekleştiği de bu âyetin bir açıklaması olarak aşağıdaki âyetlerde
şöyle haber verilmiştir:
A’râf Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
A’râf Suresi 148. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/