A’râf Suresi 146. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
A’râf Suresi 146. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
A’râf Suresi 146. ayeti ne anlatıyor? A’râf Suresi 146. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
A’râf Suresi 146. Ayetinin Arapçası:
سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيَاتِيَ الَّذ۪ينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ
A’râf Suresi 146. Ayetinin Meali (Anlamı):
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimi anlamaktan uzaklaştıracağım. Çünkü onlar her ne mûcize görseler, ona inanmazlar. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler. Buna karşılık azgınlık ve taşkınlık yolunu görseler hemen onu uyulacak yol olarak benimserler. Bunun nedeni, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve bunları anlamaktan büsbütün uzak durmalarıdır.
A’râf Suresi 146. Ayetinin Tefsiri:
Hakları
olmadığı halde, tamâmen nefsâniyetlerinin tesir ve sâikiyle kendilerini büyük
görenler, kendilerini bireylerin en faziletlisi sayıp bir başkasına yukarıdan
bakanlar, Cenâb-ı Hakk’ın kelâmî, kevnî ve enfüsî ne kadar âyeti, varlığının
delili varsa onları idrakten, onların istikâmetinde hareketten ve onların
müjdelediği şeref ve saadeti tatmaktan alıkonacaklardır. Bu bir ilâhî kanundur.
Zira bu haksız davranışları sebebiyle kalpleri mühürlenmiştir.
Allah
Resûlü (s.a.s.) kibrin ne büyük bir günah olduğu hususunda şöyle buyurur:
“Kibir hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemektir.” (Müslim,
İman 147; Ebû Dâvûd, Libâs 26)
“Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.” ( Ebû Dâvûd,
Libâs 26)
Kur’ân-ı
Kerîm, kendisini, Allah’a kul olmaktan, O’nun emirlerine boyun eğmekten daha
üstün gören; gönderdiği peygamberler, indirdiği kitaplar ve gösterdiği mûcizelere
aldırış etmeyen; adeta o Allah’ın kulu ve Allah da onun Rabbi değilmiş gibi
davrananları, “kibirli, gururlu ve kendini beğenmiş” kimseler olarak
vasıflandırır. Allah’a karşı açıkça sergilenen böyle bir küstahlığın hiçbir
haklı gerekçeye dayanması olabilecek değildir. Zira hiçbir kulun Allah’ın arzında
ve yalnızca O’nun verdiği nimetler ile yaşarken, adeta O’nun kulu değilmiş gibi
bir tavır içinde olmaya tabi ki hakkı yoktur. Bu nedenle âyette “haksız yere
büyüklük taslayanlar” (A‘râf 7/146) kaydı
getirilmiştir.
Âyette
geçen سَب۪يلَ الرُّشْدِ (sebîle’r-rüşd), Kur’ân-ı Kerîm’de iman ve sâlih
amellerle ifade buyrulan bütün iyilik ve güzellikleri içine alan ve dosdoğru
yol olan İslâm yoludur. سَب۪يلَ الْغَيِّ (sebîle’l-gayy)
ise başta küfür, şirk, nifak olmak üzere her türlü sapıklık, azgınlık, kötülük
ve bozgunculuğu içine alan azgınlık yoludur. İşte kibir ve gurur hastalığına yakalananlar,
bunu tedavi etmedikleri sürece ne bir peygambere kulak verme, ne de ona tabi
olma istidadı gösterebilirler. Hangi tür bir mûcize, işaret ve delil görürlerse
görsünler, ona iman etmezler; kalplerinin kuvveti inanma başarısını göstermeye
yetmez. Az önce tarif edildiği üzere “doğru yolu” görseler, onu yol edinmeye
yanaşmazlar. Ona tabi olmak nefislerine ağır gelir. Lakin “azgınlık yolu”nu
görür görmez hemen ona yönelirler. Bunun da esas sebebi Allah’ın âyetlerini
yalanlamaları ve onları yeterince okuma, araştırma, anlama ve tefekkürden gafil
olmalarıdır.
Allah’ın
âyetlerini ve âhiret gününün varlığını yalanlayıp, o artık gecesi olmayan ebedî
günde Allah’ın huzurunda hesap vereceklerini kabul etmeyenlerin dünya çapındaki akrabayı
ziyaret, darda kalmışlara yardım, yoksullere iyilik ve buna benzer diğer
amelleri boşa çıkacak ve bu amellerden hiçbir fayda göremeyeceklerdir. Bütün
emekleri heba, bütün akıbetleri zarar ve felaket olacaktır. Zira yaptıklarının
karşılığı fakat budur.
Bu
iki âyet-i kerîmeden hareketle hidâyetten nasip alamayıp bütün emekleri boşa
gidecek ve ebedî hüsrâna uğrayacak talihsiz bir toplumun belli başlı
hususiyetlerini şu biçimde özetlemek olabilecekdür:
› Yeryüzünde
haksız yere büyüklenmek; kibir ve gurura kapılmak,
› Bu mezmûm
hastalığın bir neticesi olarak Allah’ın ayetlerini anlamaktan yüz çevirmek,
› Hangi mûcize,
ne kadar kuvvetli delil olursa olsun hiçbirine inanmamak; hiçbirini dikkate
almamak,
› Doğru yolu
reddetmek,
› Azgınlık
yolunu tercih edip ona sımsıkı sarılmak,
› Allah’ın
ayetlerini yalanlamak,
› Allah’ın
âyetlerini okuma, araştırma ve üzerinde tefekkürden gafil olmak,
› Âhiret gününe
kavuşmayı yalanlamak.
Geçmişte
yaşanan şu ibret verici örnek, böylesi kötü toplumların durumlarını ve başlarına
gelen felâketi ne güzel ifade etmektedir:
A’râf Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
A’râf Suresi 146. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/