Kuran-ı Kerim

Âl-i İmrân Suresi 86. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 86. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Âl-i İmrân Suresi 86. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 86. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…

Âl-i İmrân Suresi 86. Ayetinin Arapçası:

كَيْفَ يَهْدِي اللّٰهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ وَشَهِدُٓوا اَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ

Âl-i İmrân Suresi 86. Ayetinin Meali (Anlamı):

İman ettikten, o şânı yüce Peygamber’in gerçekliğine bizzat şâhit olduktan ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra bile bile inkâra saplanan bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir? Çünkü Allah, öyle zâlimleri asla doğru yola erdirmez.

Âl-i İmrân Suresi 86. Ayetinin Tefsiri:

Bu
âyetler, önceleri iman edip sonra dinden dönerek Mekkelilere sığınan ve onlarla
birlikte Fahr-i Kâinat (s.a.s.)’in başına zamanın belâ ve musîbetlerinin
gelmesini bekleyen on kişilik bir grup ile ilgili inmiştir. Bunlar içinde tevbe
edenler olduğu için “bundan sonra tevbe edenler…” (Âl-i İmrân 3/89) istisnâsı
yapılmıştır. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, VIII, 111) Yine bu
âyetlerin Ehl-i kitap, özellikle de yahudi Kurayza ve Nadîr oğulları ile ilgili
nâzil olduğu söylenmektedir. Onlar, peygamber olarak gönderilmeden önce Hz.
Muhammed’e inanıp peygamberliğine şehadette yer alıyorlardı. Lakin peygamber
olarak gönderilip, kendilerine apaçık delil ve mûcizeler getirince, sırf haset
ve kıskançlıklarından dolayı ona inanmamışlardır. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb,
VIII, 111) Bu hususta gelen rivayetler değerlendirildiği zaman, bu âyetlerin
irtidad edip de sonra tekrar İslâm’a dönmek isteyen herkese ve bu arada Ehl-i
kitaba da şâmil olduğunu söylemek doğruya en yakın olandır. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân,
III, 462)

Bu
âyet-i kerîmelerde, kendilerine Allah’ın hidâyet kapılarını tamamen kapatan
nasipsizlerin üç mühim özelliği sayılıp sonra bunlara takdir edilen cezanın
büyüklüğü gözler önüne serilmektedir. Söz konusu üç özellik şunlardan oluşmaktadır:

 
Önce iman edip sonra tekrar inkâra saplanmak,

 
Gelen peygamberin gerçekten peygamber olduğunu kabul edip buna
gönülden şehâdette bulunduktan sonra inkâr etmek,

 
Kendilerine apaçık deliller ve mûcizeler geldikten sonra inkâr
etmek.

Böyle
bir inkâr, ilâhî gerçeklere karşı bilerek cephe almak, inat ve ısrarla onları
yok saymak demek olduğundan buna takdir edilecek cezanın da o nispette büyük
olmasını gerektirmiştir. Bunların cezası Allah’ın, meleklerin ve bütün
bireylerin lânetine uğramaları, bu lânet içinde yahut bunun tabii neticesi olan
cehennem içinde ebedi olarak kalmaları, azaplarının hiçbir zaman
hafifletilmemesi ve cezalarının vaktinden başka bir vakte geciktirilmemesidir.
Lakin sonsuz merhamet sahibi olan Yüce Mevlâmız, günahkâr kullarına tekrar bir
umut kapısı aralamakta ve tevbe edip amel-i sâlih işleyerek durumlarını
düzeltenlere af ve merhametini müjdelemektedir. Küfürde ısrar edenleri ise
şöyle ikaz buyurmaktadır:

Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız…

Ayrıca Bakınız.  Tevbe Suresi 99. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 86. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın