Kuran-ı Kerim

Âl-i İmrân Suresi 4. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 4. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Âl-i İmrân Suresi 4. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 4. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…

Âl-i İmrân Suresi 4. Ayetinin Arapçası:

مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَاَنْزَلَ الْفُرْقَانَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍ

Âl-i İmrân Suresi 4. Ayetinin Meali (Anlamı):

Daha önce bu kitapları insanlara doğru yolu göstermek için, toptan indiren O’dur. Böylelikle O, hakla bâtılı ayıran bütün delilleri indirmiştir. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler yok mu, onlar için şiddetli bir azap mevcuttur. Allah, kudreti dâimâ üstün gelen ve haksızlardan inti­ka­mını alandır.

Âl-i İmrân Suresi 4. Ayetinin Tefsiri:

Allah
Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’i Peygamber Efendimiz’e 23 senelik bir zaman dilimi
içinde âyet âyet, kısım kısım indirmiştir. Kur’an, gerçeğin ta kendisidir.
Onda bulunan bütün müjdeleyici ve korkutucu haberler, geçmiş ümmetlere ait
kıssalar ve verdiği tüm bilgiler dosdoğru olduğu gibi, Kur’an bunun yanı sıra
hakkın ve haklının yanında yer alıp, devamlı hakkı müdâfa ve tavsiye
etmektedir. Bir bakıma Kur’an, bir hak ve adâlet kitâbıdır; Allah Teâlâ’nın
kulları üzerindeki hakları ile bireylerin birbirlerine olan haklarını bildirmek
üzere inmiştir.

Şunu
ifade edelim ki Kur’an, kendinden önce indirilmiş olan Tevrât ve İncîl gibi
ilâhî kitapları doğrular. Onların, Allah’tan geldikleri şekil itibariyle gerçek
olduklarını haber verir. Kur’an bir yönden o kitapların, ileride büyük bir
peygamber geleceğine dair verdikleri bilgilerin gerçekleştiğini bildirmek
sûretiyle hem Hz. Muhammed (s.a.s.)’in peygamberliğini hem de onun kişiyinda
önceki peygamberlerin peygamberliğini de doğrulamış olmaktadır. Böylelikle
Allah’ın bütün kitapları ve peygamberleri içinde, birbirlerini tasdîk
itibariyle karşılıklı bir dayanışma ve işbirliği olduğu görülür.

Diğer
taraftan Kur’an, önceki kitaplarda bulunan iman esasları, Allah’ın birliğine
davet, adâlet ve iyiliği emir, peygamberlerin ve önceki ümmetlerin kıssaları,
asırların ve nesillerin değişmesiyle asla değişmeyecek olan sâbit hükümler gibi
temel esasları daha da güçlendirerek ve genişleterek yeni baştan yürürlüğe
koymuştur. Zaman, mekân ve sorumlu milletlerin ayrıntı kısmına uygun düşecek,
maslahatları yönünden işlerine yarayacak bütün dinî hükümleri yeniden tanzim
edip düzeltmiştir. Böylelikle her zaman ve mekânda bütün toplumların yaşamında
geçerliliği olan şumüllü bir din tâliminde bulunmuştur. Böylelikle Kur’an,
öncekinden sonrakine bütün ilâhî kitapları onayından geçirip süzmek sûretiyle
hepsinin doğru kâidelerini bizzat kendi uhdesine almış bulunduğundan, önceki
kitaplardan ve şerîatlardan hiçbirinin, Kur’ân’ın şehâdeti olmaksızın gerçek
oldukları söylenemez. Daha açık bir ifadeyle önceki peygamberlere verilen ilâhî
fermanların tasdik makâmı son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) ve o fermanların
geçerliliğinin devam edip etmediğini tespit eden ölçü de Kur’ân-ı Kerîm’dir.
(Elmalılı, Hak Dini, II, 1021)

4.
âyette bulunan اَلْفُرْقَانُ (furkân) kelimesi
sözlükte “doğruyla eğriyi, hakla bâtılı, helâlle haramı birbirinden ayıran” manasına
gelir. Bu mânasıyla o, indirilen bütün ilâhî kitapların, özellikle burada
isimleri zikredilen Kur’an, Tevrât ve İncîl’in ayrılmaz birer vasfını teşkil
eder. Çünkü bunlar, hakla bâtılın ne olduğunu açıkça haber vererek insanları
doğru yola sevkeden nur kaynaklarıdır. Bunun yanında “furkân”ın, kitaba
ilâve olarak peygamberlere verilen ve onların doğruluğunu ispatlayan
“mûcizeler” olması da olabilecekdür. Zira fakat mûcizeler aracılığıyla, dâvasında
doğru olanla olmayanlar birbirinden ayrılabilir. Gerçek yaşandıktan sora
dileyen iman, dileyen ise inkâr edebilir. Lakin Allah’ın ister naklî ister aklî
olsun âyetlerini inkâr edenlere âhirette çok şiddetli bir azap mevcuttur.
Özellikle Allah Teâlâ’nın birliğine, münezzehliğine uygun olmayan söz ve
davranışta yahut Peygamberlerin şânına lâyık olmayan isnatlarda bulunanların can
yakıcı bir azaba uğrayacakları kuşkusuzdir. Çünkü Allah, asla karşı gelinmez ve
mağlup edilmez bir kudret sahibidir. İstediği takdirde intikamını alır, işlenen
cürümlere cezasını verir: 

Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız…

Ayrıca Bakınız.  Mâide Suresi 20. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 4. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın