Âl-i İmrân Suresi 190. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Âl-i İmrân Suresi 190. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Âl-i İmrân Suresi 190. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 190. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Âl-i İmrân Suresi 190. Ayetinin Arapçası:
اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۚ
Âl-i İmrân Suresi 190. Ayetinin Meali (Anlamı):
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akl-ı selim sahipleri için birden fazla delil ve ibretler mevcuttur.
Âl-i İmrân Suresi 190. Ayetinin Tefsiri:
Yüce Allah’ın emsâlsiz saltanat ve kudretini idrak edebilmemiz
için, etrâfımızı kuşatan ilâhî kudret akışlarına bakıp ibret almamız yeterli gelmektedir.
Bunların en açık olanları, o muazzam göklerin ve yerin yaratılışıyla gece ve
gündüzün muhteşem bir nizam içerisinde birbirini tâkip etmesi, kısalıp
uzamasıdır. Allah’ın kâinata koyduğu âhenk ve dengenin kusursuz olduğunu,
asırlar geçmesine rağmen bir saniye bile şaşmadığını müşâhede etmekteyiz.
Âyet-i kerîmede, mekân ve zaman mefhumları içinde bulunan bütün varlığı inceden
inceye düşünmemiz istenmektedir. Cenâb-ı Hak, bu hususta gâfil davrananları
zemmederek şöyle buyurur:
“Göklerde ve yerde Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini
gösteren öyle deliller var ki! Onlar, bu delillerle sürekli olarak iç içe, yan yana
bulunurlar, fakat üzerinde hiç düşünmeden tam bir aldırmazlık içinde onlardan
yüz çevirirler!” (Yûsuf 12/105)
Bu muazzam ve muhteşem ilâhî kudret akışlarını tefekkür yönünden
Fahr-i Kâinat Efendimiz’in halini Hz. Âişe şöyle anlatır:
“Bir gece Resûlullah (s.a.s.) bana:
«–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibâdet ederek geçireyim» dedi. Ben
de:
«–Vallahi seninle birlikte olmayı çok severim, fakat seni
sevindiren şeyi daha çok severim» dedim.
Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O
kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secde ettiği yer gözyaşlarıyla
sırılsıklam ıslandı. O, bu hâldeyken Hz. Bilâl namaza çağırmaya geldi.
Ağladığını görünce:
«–Yâ Resûlallah! Allah Teâlâ senin geçmiş ve gelecek günahlarınızı
affettiği hâlde niçin ağlıyorsunuz?» dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s.):
«–Allah’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Vallahi bu gece bana
öyle âyetler indirildi ki, onları okuyup da üzerinde derin ve sistemli bir
biçimde düşünmeyenlere yazıklar olsun!» karşılığını verdi ve Âl-i İmrân
sûresi 190-191. âyetleri okudu. (İbn Hibbân, es-Sahîh, II, 386)
İbn Abbas (r.a.), 10 yaşlarında bir çocukken, Allah Resûlü (s.a.s.)’in
teheccüd namazını öğrenmek istiyorsanız teyzesi Meymûne vâlidemizin odasında kalmıştı.
Hâdisenin devamını kendisi şöyle anlatıyor:
“Gece teyzem Meymûne’nin odasında kaldım. Resûlullah (s.a.s.)
âilesiyle bir müddet sohbet ettikten sonra uyudu. Gecenin son üçte biri olunca
kalktı, göğe baktı ve 190. âyeti okudu…” (Buhârî, Tefsir 3/17, 18; Tevhîd 27)
Diğer bir rivayette de şu ifadeler yer alır:
“…Gecenin yarısı olunca yahut ondan az önce veya az sonra olunca Resûlullah
(s.a.s.) uyandı. Oturup elleriyle yüzünden uykuyu sildi. Âl-i İmran sûresinin
son 10 âyetini okudu. Daha sonra kalkıp su kırbasına yöneldi ve güzelce abdest
aldı…” (Buhârî, Tefsir 3/19; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 242)
Peygamber Efendimiz’in bu âyetleri teheccüdlerde okumayı âdet edinmesi, dinî
gerçekleri tefekkürün, en güzel seher zamanlarınde yapılabileceğini
göstermektedir.
Kur’ân’ın maksadı, kalpleri mâsivâdan kurtarıp mârifetullaha ulaştırmaktır.
Önceki âyetlerde bazı hükümler açıklanmış ve bâtıl ehline yanıtlar verilmişti.
Bundan sonra ise kalpler Cenâb-ı Hakk’ın ulvî sıfatlarıyla nûrlandırılacaktır.
Diğer taraftan, Kur’ân-ı Kerîm’in sûreleri ve konuları, umûmiyetle öğüt ve
ibret veren âyetlerle sona erer. (İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, IV,
196) İşte bundan sonraki âyetler de, dikkatleri ibret alınması gereken
hususlara çekerek âdetâ sûreyi hulâsa edivermiştir. Cenâb-ı Hakk’ın ulûhiyet,
kudret ve hikmetinin delilleri zikredildikten sonra şimdi de kulluk ile alâkalı
hususlara geçilmektedir:
Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Âl-i İmrân Suresi 190. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/