YASİN Suresi oku ve dinle & Yasin Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ve Diyanet tefsiri…
YASİN Suresi oku ve dinle & Yasin Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ve Diyanet tefsiri…, Sureler ve ayetler bölümümüzde bu kez YASİN Suresi oku ve dinle & Yasin Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ve Diyanet tefsiri… başlığı altında bilgiler vermeye çalıştık, YASİN Suresi oku ve dinle & Yasin Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ve Diyanet tefsiri… ile alakalı tüm detaylar yazımızda..
YASİN Suresi oku ve dinle & Yasin Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ve Diyanet tefsiri…
Kuran-ı Kerim’de bulunan 36. sure Yasin Suresi olarak bilinmektedir. Özel gün ve gecelerde çok fazla okunan sureler içinde bulunan Yasin Suresi 83 ayeti kerimeden buluşmaktedir. Mekke zamanında indirildiği bilinen Yasin Suresi 6 sayfadan buluşmaktedir. Surede insanın ahlaki sorumlulukları, Hz. Peygamberi yalanlayan Kureyş kabilesi, Antakya halkına gönderilen peygamberler, Allah’ın birliiği ve birlikteliğini tespit eden deliller gibi bir çok konu surede anlatılmaktadır. İşte Yasin Suresi okunuşu Türkçe meali, Arapça okunuşu ve Diyanet tefsiri…
Yasin Suresi Mekke zamanında indirimiş 83 ayeti kerimeden bir araya gelen Kuran’-ı Kerim’de otuz altı indiriliş sırasına göre ise kırk birinci sure olarak bilinmektedir. Yasin suresi mühim gün ve gecelerde çok fazla okunan sureler içinde bulunmaktadır. Yasin Suresinde İnsanın ahlaki sorumlulukları, Hz. Peygamber’i yalanlayan Kureyş Kabilesi, Antakya halkına gönderilen Peygamberler, Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren deliller, öldükten sonra dirilme, hesap ve ceza Yasin suresinde konu edilmektedir. Yasin suresinin faziletleri ile ilgili ise hadis kaynaklarında nakledilmiş bazı sözler yer alır. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde “Her şeyin bir kalbi mevcuttur; Kur’an’ın kalbi de Yâsîn’dir” buyurmuştur. İşte Yasin suresi Arapça okunuşu ve Türkçe meali…
YASİN SURESİ TÜRKÇE
Bismillahirrahmanirrahîm
Yâsîn.
Vel Kur’ân-il hakîm.
İnneke leminel mürselîn.
Alâ sırâtın müstakîm.
Tenzîlel azîzirrahîm.
Litünzira kavmen mâ ünzire âbâühüm fehüm ğâfilûn.
Lekad hakkaIkavIü alâ ekserihim fehüm lâ yü’minûn.
İnnâ ceaInâ fî a’nâkihim agIâIen fehiye ilel ezkâni fehüm mukmehûn.
Ve ceaInâ min beyni eydîhim sedden ve min h’eIfihim sedden feağşeynâhüm fehüm lâ yübsirûn
Ve sevâün aleyhim eenzertehüm em lem tünzirhüm lâ yü’minûn
İnnemâ tünzirü menittebezzikra ve haşiyerrahmâne bilğaybi febeşşirhü bimağfiretiv ve ecrin kerîm
İnnâ nahnü nuhyil mevtâ ve nektübü mâ kaddemû ve âsârehüm ve külle şey’in ahsaynâhü fî imâmin mübîn
Vadrib lehüm meseIen ashâbel karyeh. İz câehel mürselûn
İz erselnâ iIeyhi müsneyni fekezzebûhümâ fe azzeznâ bisâIisin fekâIû innâ iIeyküm mürselûn
Kâlû mâ entüm illâ beşerün mislünâ vemâ enzeIerrahmânü min şey’in in entüm illâ tekzibûn
Kâlû rabbünâ ya’lemü innâ iIeyküm lemürselûn
Vemâ aIeynâ illel belâgul mübîn
KâIû innâ tetayyernâ biküm Iein Iem tentehû Ie nercümenneküm veIe yemessenneküm minnâ azâbün eIîm
KâIû tâirüküm meaküm ein zûkkirtum beI entüm kavmün müsrifûn
Vecâe min aksaImedineti racüIün yes’â kâIe yâ kavmittebiuI mürseIîn
İttebiû men Iâ yeseIüküm ecran ve hüm muhtedûn
Vemâ Iiye Iâ a’büdüIIezî fetarenî ve iIeyhi türceûn
Eettehizü min dûnihî âIiheten in yüridnirrahmânü bi-durrin Iâ tuğni annî şefâatühüm şey’en veIâ yünkizûn
İnnî izen Iefî daIâIin mübîn
İnnî âmentü birabbiküm fesmeûn
KîIedhuIiI cenneh, kâIe yâIeyte kavmî yâ’Iemûn
Bimâ gafereIî rabbî ve ceaIenî mineI mükremîn
Vemâ enzeInâ aIâ kavmihî min badihî min cündin minessemâi vemâ künnâ münziIîn
İn kânet iIIâ sayhaten vâhideten feizâhüm hâmidûn
Yâ hasreten aIeI ibâdi mâ ye’tîhim min resûIin iIIâ kânûbihî yestehziûn
EIem yerev kem ehIeknâ kabIehüm mineI kurûni ennehüm iIeyhim Iâ yerciûn
Ve in küIIün Iemmâ cemî’un Iedeynâ muhdarûn
Ve âyetün IehümüI arduI meytetü ahyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhü ye’küIûn
Ve ceaInâ fîhâ cennâtin min nahîIiv ve a’nâb ve feccernâ fîha mineI uyûn
Liye’küIû min semerihî vemâ amiIethü eydîhim efeIâ yeşkürûn
SübhâneIIezî haIekaI ezvâce küIIehâ mimmâ tünbitüI ardu ve min enfüsihim ve mimmâ Iâ ya’Iemûn
Ve âyetün IehümüIIeyü nesIehu minhünnehâre fe izâhüm muzIimûn
Veşşemsü tecrî Iimüstekarrin Iehâ zâIike takdîruI azîziI aIîm
VeIkamere kaddernâhü menâziIe hattâ âdekeI urcûniI kadîm
Leşşemsû yenbegî Iehâ en tüdrikeI kamere veIeIIeyIü sâbikunnehâr ve küIIün fî feIekin yesbehûn
Ve âyetüI Iehüm ennâ hameInâ zürriyyetehüm fiI füIkiI meşhûn
Ve haIâknâ Iehüm min misIihî mâ yarkebûn
Ve in neşe’ nugrıkhüm feIâ sarîha Iehüm veIâhüm yünkazûn
İllâ rahmeten minnâ ve metâan iIâ hîn
Ve izâ kîIe Iehümüttekû mâ beyne eydîküm vemâ haIfeküm IeaIIeküm türhamûn
Vemâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim iIIâ kânû anhâ mu’ridîn
Ve izâ kîIe Iehüm enfikû mim mâ rezakakümüIIâhü, kâIeIIezîne keferû, IiIIezîne âmenû enut’ımü menIev yeşâuIIâhü et’ameh, in entüm iIIâ fî daIâIin mübîn
Ve yekûIûne metâ hâzeI va’dü in küntüm sâdikîn
Mâ yenzurûne iIIâ sayhaten vâhideten te’huzühüm vehüm yehissimûn
FeIâ yestetîûne tavsıyeten veIâ iIâ ehIihim yerciûn
Ve nüfiha fîssûri feizâhüm mineI ecdâsi iIâ rabbihim yensiIûn
KâIû yâ veyIenâ men beasena min merkadina hâzâ mâ veaderrahmânü ve sadekaI mürseIûn
İn kânet iIIâ sayhaten vâhideten feizâ hüm cemî’un Iedeynâ muhdarûn
Felyevme lâ tuzlemu nefsun şey’en velâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(e)
İnne ashâbeI cennetiI yevme fîşüğuIin fâkihûn
Hüm ve ezvâcühüm fî zıIâIin aIeI erâiki müttekiûn
Lehüm fîhâ fâkihetün ve Iehüm mâ yeddeûn
SeIâmün kavIen min rabbin rahîm
VemtâzüI yevme eyyüheI mücrimûn
EIem a’hed iIeyküm yâ benî âdeme en Iâ tâ’buduşşeytân innehû Ieküm adüvvün mübîn
Ve enî’budûnî, hâzâ sırâtun müstekîm
Ve Iekad edaIIe minküm cibiIIen kesîran efeIem tekûnû ta’kıIûn
Hâzihî cehennemüIIetî küntüm tûadûn
lsIevheI yevme bimâ küntüm tekfürûn
EIyevme nahtimü aIâ efvâhihim ve tükeIIimünâ eydîhim ve teşhedü ercüIühüm bimâ kânû yeksibûn
VeIev neşâü Ietamesnâ aIâ a’yunihim festebekus sırâta fe ennâ yübsirûn
VeIev neşâü Iemesahnâhüm aIâ mekânetihim femestetâû mudıyyev veIâ yerciûn
Ve men nüammirhü nünekkishü fiIhaIkı, efeIâ ya’kiIûn
Ve mâ aIIemnâhüşşi’ra vemâ yenbegî Ieh in hüve iIIâ zikrün ve kur’ânün mübîn
Liyünzira men kâne hayyen ve yehıkkaI kavIü aIeI kâfirîn
EveIem yerav ennâ haIaknâ Iehüm mimmâ amiIet eydîna en âmen fehüm Iehâ mâIikûn
Ve zeIIeInâhâ Iehüm feminhâ rekûbühüm ve minhâ ye’küIûn
Ve Iehüm fîhâ menâfiu ve meşâribü efeIâ yeşkürûn
Vettehazû min dûniIIâhi âIiheten IeaIIehüm yünsarûn
Lâ yestetîûne nasrahüm ve hüm Iehüm cündün muhdarûn
FeIâ yahzünke kavIühüm. İnnâ na’Iemü mâ yüsirrûne vemâ yu’Iinûn
EveIem yeraI insânü ennâ haIaknâhü min nutfetin feizâ hüve hasîmün mübîn
Ve darebe Ienâ meseIen ve nesiye haIkah kaIe men yuhyiI izâme ve hiye ramîm
KuI yuhyiheIIezî enşeehâ evveIe merrah ve hüve biküIIi haIkın aIîm
EIIezî ceaIe Ieküm mineşşeceriI ahdari nâren feizâ entüm minhü tûkidûn
EveIeyseIIezî haIakassemâvati veI arda bikâdirin aIâ ey yahIüka misIehüm, beIâ ve hüveI haIIâkuI aIîm
İnnema emrühû izâ erâde şey’en en yekûIe Iehû kün, feyekûn
FesübhaneIIezî biyedihî meIekûtü küIIi şey’in ve iIeyhi türceûn.
YASİN SURESİ TÜRKÇE MEALİ
1. SAYFA
Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki sen tabi ki dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.
Kur’an, ataları ikazlmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah aracılığıyla indirilmiştir.
Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.
Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu nedenle kafaları yukarıya kalkık durumdadır.
Biz onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.
Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
Sen fakat Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği halde Rahmân’dan korkan kimseyi ikazrsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükafatla müjdele.
Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir.
2. SAYFA
(Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.
Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.
Onlar şöyle dediler: “Siz de fakat bizim gibi insansınız. Rahmân hiçbir şey indirmemiştir. Siz yalnızca yalan dile getiriyorsunuz.”
(Elçiler ise) şöyle dediler: “Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor.”
“Bize düşen fakat apaçık bir tebliğdir.”
Dediler ki: “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.”
Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”
“Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.”
“Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca ona döndürüleceksiniz.”
“Onu bırakıp da başka ilahlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”
ᅠ”O takdirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”
“Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!” ﴾25﴿
(Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi. ﴾26-27﴿
3. SAYFA
Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.
Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.
Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.
Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?
Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır.
Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler
Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
Yerin bitirdiği şeylerden, bireylerin kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.
Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri(düzenlemesi)dir.
Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) tespit ettik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
4. SAYFA
Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.
Biz onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.
Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar.
Lakin tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.
Onlara, “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin” denildiğinde yüz çevirirler.
Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.
Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkar edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz fakat apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.
“Eğer doğru söyleyenlerseniz bu tehdit ne zaman gelecek?” diyorlar. ﴾48﴿
Onlar fakat, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.
Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler ne de ailelerine dönebilirler.
Sûra üfürülür. Bir de bakarsın kabirlerden çıkmış Rablerine doğru akın akın gitmektedirler
Şöyle derler: “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.”
Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.
O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size fakat işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.
5. SAYFA
Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.
Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.
Onlar için orada meyveler mevcuttur. Onlar için diledikleri her şey mevcuttur.
Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak (kendilerine) “Selam” (mevcuttur).
(Allah şöyle der:) “Ey suçlular! Ayrılın bu gün!”
“Ey ademoğulları! Ben size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?”
“Andolsun, o sizden birden fazla nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?”
“İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir.”
“İnkar ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”
O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına tanıklık eder.
Eğer dileseydik onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu halde) yola koyulmak için didişirlerdi. Lakin nasıl görecekler ki?!
Yine eğer dileseydik oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi.
Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?
Biz o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) fakat bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
(Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kafirler ile ilgiliki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik.
6. SAYFA
Görmediler mi ki biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.
Biz o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.
Onlar için bu hayvanlarda (daha birden fazla) yararlar ve içecekler mevcuttur. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilahlar edindiler.
Onlar ilahlar için (hizmete) hazır asker oldukları halde, ilahlar onlara yardım edemezler.
(Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilinmekte.
İnsan, bizim kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.
Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?”
De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”
O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.
Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.
Bir şeyi dilediği zaman onun emri o şeye fakat “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.
Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı yücedir! Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.
DİYANET YASİN SURESİ MEALİ, TEFSİRİ
[wpcc-iframe src=”https://www.youtube.com/embed/L3asij1REs8?enablejsapi=1″ width=”560″ height=”315″ frameborder=”0″ allowfullscreen=”allowfullscreen” inline-video=”true”]YASİN SURESİ HAKKINDA
Adını ilk âyetini oluşturan iki harften almıştır. Hz. Peygamber aracılığıyla bu adla anılmış, Buhârî ve Tirmizî’nin hadis kitaplarında da bu isim kullanılmıştır. Sûre, Kur’an’ın kalbi diye nitelendiren hadis rivayetine dayanılarak “kalbü’l-Kur’ân” diye de adlandırılmış, fakat bu yaygınlık kazanmamıştır (Âlûsî, XXII, 522-523; İbn Âşûr, XXII, 191). Sûrenin Mekke döneminin ortalarında nâzil olduğu kabul edilmektedir. İnsanların yaptıkları işlerin ve bıraktıkları izlerin kayda geçirildiğini bildiren 12. âyetin yorumu meyanında rivayet edilen bir hadis bundan dolayı (Tirmizî, “Tefsîr”, 36) bu âyetin Medine’de indiği söylenmişse de bu kanaat benimsenmemiştir (Âlûsî, XXII, 523; İbn Âşûr, XXII, 191, 204-205). Sûre seksen üç âyet olup fâsılası ya ve sin harfleridir.
Yâsîn sûresinde İslâm akaidinin üç esasını teşkil eden tevhid, nübüvvet ve âhiret konuları tabiatın müthiş kuruluşu ve işleyişinden deliller getirilerek anlatılır; bu arada iman-küfür mücadelesi çerçevesinde geçmiş kavimlerden ibret verici örnekler zikredilir. Dört bölüm halinde incelenmesi olabilecek olan sûrenin birinci bölümünde ana konu Hz. Peygamber’in nübüvvetinin ispatı ve Kur’an’ın vahiy ürünü oluşudur. Sûrenin ilk âyetini teşkil eden “yâsîn” büyük bir ihtimalle Hz. Muhammed’e bir hitaptır (Âlûsî, XXII, 525; krş. Taberî, XXII, 178). Ardından Kur’an’a yemin edilerek Muhammed’in Allah’a ulaştıran yol (sır’at-ı müstakim) üzerinde bulunan peygamberlerden olduğu, Kur’an’ın da hüsrandan bir türlü kurtulamayan kitleleri uyarmak maksadıyla Allah aracılığıyla indirildiği ifade edilir. Lakin gönüllerini ilâhî gerçeklere açmayan, Cenâb-ı Hakk’ı anıp kalpleri ürpermeyen ve iradelerini hak dine yönlendirmeyen bireylerin bütün ikazlara rağmen iman etmeyecekleri bildirilir; mükelleflerin işledikleri fiillerin her şeyi içeren bir kütükte kayıt edildiği belirtilir (âyet 1-12). Sûrenin ikinci bölümü kendilerine Hak dinin tebliğcilerinin gönderildiği bir yerleşim yeri halkının (ashâbü’l-karye) kıssası ile ilgilidır. Bu yerleşim yerine önce iki tebliğci gelmiş, ardından bunları destekleyen üçüncüsü gönderilmiştir. Lakin şehir halkı elçilere yalancı demiş, kendilerine uğursuzluk getirdiklerini ileri sürmüş, tebliğden vazgeçmedikleri takdirde işkenceyle öldürüleceklerini söylemiştir. O sırada şehrin uzak yerlerinden gelen bir kişi halkı iman etmeye teşvik ederken kendisi de iman etmiş, fakat inkârcılar aracılığıyla öldürülmüş, nihayet o yerleşim yerinin halkı korkunç bir sesle helâk edilmiştir (âyet 13-32). Müfessirler söz konusu şehrin Antakya, elçilerin havâriler, halkın Romalılar, uzaktan gelen birinin de Habîb en-Neccâr olabileceğini kaydetmişse de gerek Hıristiyanlığın yayılışı gerekse Antakya’nın tarihi yönünden bu açıklamalar isabetli görülmemiştir (bk. ASHÂBÜ’l-KARYE; HABÎB en-NECCÂR). Kur’an’da mevcut kıssaların çoğunda olduğu gibi yerleri ve hitap edilen insanları bilinmeyen bu kıssadan da amaç tarihî bilgi vermek değil kıssadan hisse alınmasını sağlamaktır.
Sûrenin üçüncü bölümünde bireylerin hayatlarını sürdürdükleri yeryüzünün besleyici özelliğine, gece ile gündüz, güneşle ay içindeki düzen ve âhenge, yeryüzündeki çiçek, bitki vb. şeyler, bunun bunun yanında insanlar ve bireylerin halen vâkıf olamadığı nice canlı içindeki tozlaşma ve döllenmeye, gemilerin denizde batmadan seyretmesine temas edilerek Allah’ın birliği ve yüceliğine dikkat çekilir; bütün bu delil ve işaretlere rağmen inkârcıların dinî gerçeklerden yüz çevirdikleri ifade edilir (âyet 33-47). Yâsîn sûresinin dördüncü bölümü âhiretin varlığı ve âhiret âleminin tasvirine dairdir. Burada kıyametin ansızın kopacağı bildirildikten sonra vukuu ile ilgili kısaca bilgi verilir. Ardından cennetin tasvirine, cehennemliklerin bedbahtlığına değinilir; onların dünya çapında iddia ettikleri gibi Kur’an’ın bir şair sözü değil vahiy ürünü olduğu zikredilir. Dünya yaşamında insan türüne verilen nimetlerin bir kısmı sayılır; buna karşın inkârcıların kendilerine hiçbir fayda sağlamayan putlara taptıkları belirtilir. Sûrenin son âyetlerinde, görünürde spermden yaşanan insanın dünyaya geliş şeklini göz ardı ederek, “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diye soran inkârcıya, “İlk kez yaratmış olan diriltecek” şeklinde yanıt verilir; bu ispat, “Sizin için yeşil ağaçtan ateş çıkaran (krş. Mâtürîdî, XII, 114; Elmalılı, V, 4042), bütün tabiatı yaratan Allah ölülerin benzerini yaratmaya kādir değil mi?” ifadesiyle desteklenir. Sûre İslâm’ın tevhid ve âhiret inancına bir defa daha vurgu yapan âyetlerle sona erer (âyet 48-83).
Yâsîn’in de içinde olduğu otuz kadar sûrenin (mesânî) Hz. Peygamber’e İncil yerine verildiğini söyleyen hadisin sahih olduğu kabul edilmiştir (Müsned, IV, 107; İbrâhim Ali, s. 224-225, 292). Sûrenin fazileti ile ilgili bir çok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan biri, “Yâsîn sûresini geceleri okuyan kimsenin günahları bağışlanır” meâlinde olup (Dârimî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 21; İbrâhim Ali, s. 292-295) sahih görülmüştür. Her şeyin bir özü (kalbi) ve odak noktasının olduğunu, Kur’an’ın odak noktasının Yâsîn olduğunu söyleyen, Yâsîn sûresinin ölüler için yahut ölmek üzere olanların yanında okunmasını tavsiye eden rivayetler ise zayıf sayılmıştır (Müsned, V, 26 [nşr. Müessesetü’r-risâle, XXX, 417-418]; Dârimî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 21; İbn Mâce, “Cenâǿiz”, 4; Ebû Dâvûd, “Cenâǿiz”, 19; Tirmizî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 7; İbrâhim Ali, s. 171-172, 292-301). Bazı tefsir kitaplarında (meselâ bk. Zemahşerî, V, 198; Beyzâvî, III, 448) bunlardan başka isnadsız elde edilen fazilet rivayetleri de mevcuttur.
Yâsîn sûresinin tefsiri hususunda çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunun mühim nedenlerinden biri olabileceken faziletine dair rivayet edilen hadisler, diğeri de ölüler üzerine okunmasının tavsiye edilmesidir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde 100 civarında Yâsîn tefsiri, havâs ve tercüme kayıtları bulunmaktadır. Bu kayıtların yirmisi Hamâmîzâde Ali Efendi’nin Yâsîn tefsirine aittir (İstanbul 1262, 1265, 1273, 1286, 1294, 1316, 1320). Ebûishakzâde Esad Efendi’nin Ħulâśatü’t-tebyîn fî tefsîri sûre-i Yâsîn adlı eserinin yine bu kütüphanede on civarında kaydı mevcuttur. İstanbul’un ilk kadısı olan Hızır Bey Çelebi’nin Tefsîr-i Yâsîn-i Şerîf’i Ayşe Humeyra Aslantürk aracılığıyla sadeleştirilerek yayımlanmıştır (Yâsîn-i Şerif Tefsîri, İstanbul 1997; Isparta 2007). Davut Aydüz Kur’ân-ı Kerîm’in Kalbi Yâsîn Sûresi Tefsiri adıyla bir çalışma yapmıştır (İstanbul 2004).