Kuran-ı Kerim

Âl-i İmrân Suresi 152. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 152. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Âl-i İmrân Suresi 152. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 152. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…

Âl-i İmrân Suresi 152. Ayetinin Arapçası:

وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّٰهُ وَعْدَهُٓ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِه۪ۚ حَتّٰٓى اِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَرٰيكُمْ مَا تُحِبُّونَۜ مِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْۚ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ

Âl-i İmrân Suresi 152. Ayetinin Meali (Anlamı):

Esasen Allah size olan sözünde durdu: O’nun izniyle düşmanlarınızı kırıp geçiriyordunuz. Lakin Allah size arzuladığınız zafer ve ganimeti gösterince gevşeyiverdiniz, Peygamber’in verdiği emre uyup uymama husûsunda birbirinizle tartıştınız ve itaatsizlik ettiniz. İçinizde dünyayı isteyen de vardı, âhireti isteyen de… Sonra Allah, sizi denemek için o kâfirler karşısında bozguna uğrattı. Bunun yanında, yine de sizi affetti. Zira Allah, mü’minlere karşı çok lutufkârdır.

Âl-i İmrân Suresi 152. Ayetinin Tefsiri:

Uhud’da
olanlar olup Allah Resûlü (s.a.s.) Medine-i Münevvere’ye döndüğünde, ashâbından
bazıları:

“–Bu
musîbetler başımıza nereden geldi? Halbuki Allah bize zaferi va‘detmişti?”
dediler. Bunun üzerine bu 152. âyet-i kerîme nâzil oldu. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl,
s. 129)

Cenâb-ı
Hak, mü’minlere; sabır, takvâ ve emre itaat gibi gerekli şartlara riâyet
ettikleri takdirde yardım edeceğini va‘detmişti. (bk. Âl-i İmran 3/125) Nitekim
Uhud günü savaşın ilk saatleri civarında yardım etmiş ve çok isteyip hoşlandıkları
zaferin yüzünü onlara göstermişti. Allah’ın izni ve yardımıyla müşrikleri
öldürmeye ve ganimet toplamaya başlamışlardı. Bir müddet sonra okçulardan bir
kısmının kalbi zaafa düştü. Sabredemeyip ganimet hırsına kapıldılar.
Kumandanlarını dinlemeyip kendi görüşleri istikâmetinde yerlerini terk ettiler.
Böylelikle Resûlullah (s.a.s.)’in, ne pahasına olursa olsun ayrılmamaları
yönündeki emrine isyân etmiş oldular. İçine düştükleri bu hazîn âkıbetin tek
sebebi, dünya muhabbetiydi. Neticede, dünyayı isteyenler vazifelerini terk edip
savaş meydanına ganimet toplamaya inmiş, âhireti arzu edenler de şehâdet
makâmına nâil olarak cennete kanatlanmışlardı.

İşte
o zaman ilâhî yardım yüz değiştirdi ve ilâhî imtihân vasfına büründü. Allah
Teâlâ, hem emre itaat etmeyenleri cezalandırmak hem de müslümanların musibet
esnâsındaki sabırlarını ve îmandaki sebâtlarını imtihan etmek istedi. Allah’ın
yardımı kesilince, kuvvetli olan düşman süvârileri Ayneyn tepesini dolaşarak
müslümanları arkadan çevirdiler. Kaçmakta olan müşrikler de geri dönünce
müslümanlar iki ateş içinde kaldı. Neticede 70 civârında şehîd verdiler, pek
çoğu da yaralı olarak kurtuldu.

Lakin
Cenâb-ı Hak, af ve merhametiyle muamele ederek daha fazla zâyiat vermelerine müsaade
etmedi. Müşrikler, müslümanları tamamen yok edemeden çekip gittiler.

Mü’minlerin
başına gelen musîbetler, işledikleri günahlar yüzündendir. Yâni Allah ve
Rasûlü’nün emrine aykırı davranmaları sebebiyledir. Allah günahlarının bir
kısmını bu dünya çapında cezalandırmak sûretiyle tedip eder ve kendilerine öğüt
verir. Lakin hatâlarının çoğunu da affeder. Böyle olmasaydı, günahları sebebiyle
onları helâk ederdi. Aslını söylemek gerekirse günah, insanın başına gelen belâdan daha fazlasını
gerektirir. Lâkin Allah Teâlâ, mü’minlere karşı çok lutuf ve ihsân sahibidir.
Bu nedenle îman edip pişman olan kullarını lûtfuyla affeder ve onları helâk olmaktan
kurtarır.

Cenâb-ı
Hak, mü’minleri teskîn etmek için hemen onları affettiğini beyân etmiştir. Zira
Allah’ın gazabından korktukları için mü’minlerin kalpleri durabilirdi. Bu
durum, bunun yanı sıra mü’minlerin îmanlarındaki sadâkate delâlet etmektedir.

Burada
bir de Kur’an’ın üslup özelliklerinden birini görmekteyiz. Kur’an’da, mü’minler
herhangi bir nedenle azarlandığında ardından, hemen onları tesellî edecek bir
ifade gelir.

Bunun yanında Uhud’dan aktarılan şu manzara, hem
savaşın dehşetini hem de mü’minlerin bozguna uğrama durumlarını fevkalade etkili
bir biçimde resmetmektedir:  

Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız…

Ayrıca Bakınız.  Bakara Suresi 181. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 152. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın