Tevbe Suresi 100. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Tevbe Suresi 100. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Tevbe Suresi 100. ayeti ne anlatıyor? Tevbe Suresi 100. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…
Tevbe Suresi 100. Ayetinin Arapçası:
وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Tevbe Suresi 100. Ayetinin Meali (Anlamı):
İslâm’ı kabul ve ona hizmette öne geçen muhâcir ve ensârın ilkleri ile bunların yoluna en güzel bir biçimde uyanlar var ya, Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. Allah onlar için her tarafında ırmaklar çağlayan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur.
Tevbe Suresi 100. Ayetinin Tefsiri:
“Muhâcir ve Ensâr’ın ilkleri”nden maksadın
kimler olduğu ile ilgili şu izahlar yapılır:
› İki kıbleye;
hem Mescid-i Aksâ’ya hem Mescid-i Haram’a doğru namaz kılmış olanlar,
› Bedir savaşına
katılanlar,
› Hudeybiye’de
ağaç altında yapılan Bey’atü’r-Rıdvân’da hazır bulunanlar,
› “Muhacir ve
ensar” olarak vasıflandırılan ilk müslümanlar, yani bütün sahâbeler.
“Bunların yoluna en güzel biçimde uyanlar” (Tevbe
9/100) ise muhâcir ve ensârın, Allah Resûlü’ne itaat ve İslâm’ı güzel yaşama
hususundaki örnek hal ve hareketlerine tabi olan kıyamete kadar gelecek bütün
mü’minlerdir.
Bu
âyet-i kerîme sahâbe-i kirâmın, özellikle içlerinde ön safları tutanların ve
büyük bir aşk, iştiyak, dikkat ve titizlikle onların izlerini takip edenlerin
Hak katındaki değer ve yüceliğini ifade yönünden büyük bir önem taşımaktadır.
müslüman âlimler, sahâbe-i kirâmın peygamberlerden sonra bütün bireylerin en
faziletlisi olduğu ile ilgili görüş birliği içindedir.
Hasan
Basrî Hazretlerine ashâb-ı kirâmdan soruldu. Önce içli içli ağladı, sonra şöyle
anlattı:
“Onlarda
hep iyilik ve hayır alâmetleri vardı. Bu alâmetler yüzlerinden belliydi.
Oturmaları, kalkmaları, konuşmaları hep hayrı anlatırdı.
Onların
giyimleri orta halli idi; güzel olurdu.
Onların
tutuşları hoştu; tevazuu dile getirirdi.
Onların
konuşmaları dâimâ iyi ve güzel olan şeyleri işlemeye dairdi.
Onlar
yerken içerken rızkın en temizini, helâlini seçer yerlerdi.
Onlara
Yüce Rablerine taat için eğilirlerdi; boyunlarını O’nun emri karşısında
bükerlerdi. Sevdikleri işte hep O’nun emrini gözetirlerdi; sevmedikleri işte de
hep O’nun emrini gözetirlerdi.
Onlar
Yüce Hak için verirlerdi; bu verdiklerini candan verirlerdi. Bu halleri onların
mâna susuzluklarını giderirdi, cisimlerini zayıflatırlardı.
Onlar,
Yüce Hakk’ı hoşnut etmek yolunda, kulların darılmasına önem vermezlerdi.
Onlar,
öfkede aşırı gitmezlerdi.
Onlar,
Allah’ın hükmü dışına çıkmazlardı.
Onlar,
Kur’an’a tutunur ve sünnet üzere hareket ederlerdi.
Onlar,
dillerinde Allah zikri ile dolaşırlardı.
Onlar,
kendilerinden yardım istendiği zaman, kanlarını Allah yolunda akıtırlardı.
Onlar,
kendilerinden Allah rızâsı için borç istendiği zaman, mallarını seve seve
verdiler.
Onlar,
ahlâkları gâyet güzel olan zatlardı.
Onlar,
dünyalığın azı ile yetindiler.
Onlar,
öbür âlemin yolunu tutuncaya kadar hep böyle oldular, oldukları gibi
göründüler.” (el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 338)[1]
Lakin
bu büyük ve ebedî nimetlerden habersiz olan bir takım beyinsizler, onulmaz bir
iç yarası ve telafisi imkânsız bir zarar karşılığında münafıklık yapmaya devam
etmektedirler:
[1] Bu
âyet-i kerîmede dikkat çeken mühim ve ince bir nokta mevcuttur: Kur’ân-ı Kerîm,
cennetlerden bahsederken devamlı olarak kullandığı ve “altlarından ırmaklar
akan cennetler” diye meâl verdiğimiz جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتهَا الْاَنْهَارُ (cennâtin tecrî min tahtiha’l-enhâr)
ifadesinde تَحْتهَا (tahtihâ) kelimesinden önce “baziyet” yani
bir sınırlama ifade eden مِنْ (min) harfini getirir. Dikkat çekicidir
ki bu âyette bu harf yoktur ve söz konusu ifade تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ (tehteha’l-enhâr) şeklinde gelmiştir.
Bunun işaret ettiği mâna şudur: Sahâbe-i kirâma vaat edilen ırmaklarda bir
kısıtlama yoktur ve onlara müjdelenen cennetler bütünüyle ırmaklarla kaplıdır
ki, bu da, onlara ihsan edilecek cennetlerin, diğerlerine nispeten daha
muhteşem ve nimetlerle dolu bulunacağını gösterir. (Ünal, s. 440)
Tevbe Suresi tefsiri için tıklayınız…
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Tevbe Suresi 100. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/