Kuran-ı Kerim

Nisâ Suresi 125. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Nisâ Suresi 125. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Kuran Meali ve Tefsiri başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Kuran Meali ve Tefsiri ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.

Nisâ Suresi 125. ayeti ne anlatıyor? Nisâ Suresi 125. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri…

Nisâ Suresi 125. Ayetinin Arapçası:

وَمَنْ اَحْسَنُ د۪ينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلًا

Nisâ Suresi 125. Ayetinin Meali (Anlamı):

Allah’ı görürcesine iyilik yapan bir kimse olarak bütün varlığıyla Allah’a teslim olan ve şirkten uzak dupduru bir tevhid inancıyla İbrâhim’in dînine uyan kimseden daha güzel bir dine kim sahiptir ki? Üstelik Allah, İbrâhim’i dost edinmiştir.

Nisâ Suresi 125. Ayetinin Tefsiri:

Bir
insanın dinini en güzel biçimde yaşamasının ve yüksek düzeyde dindâr bir
kişiliğe sahip olmasının en mühim şartları şunlardan oluşmaktadır:

 
İnanılması gereken esaslara kâmil mânada iman edip kalbini, ruhunu
ve benliğini her türlü mânevî kirliliklerden arındırıp tam anlamıyla Allah’a
teslim etmek.

 
İbadet, ahlâk ve muamelâtla alâkalı vazifelerini ihsan kıvamında
yerine getirmek. Allah Resûlü (s.a.s.) ihsanı: “Allah’ı görüyormuş gibi ona
kulluk etmendir. Zira her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir”

(Buhârî, İman 37; Müslim, İman 57) şeklinde tarif etmektedir.

 
Gerçek bir müvahhid olarak, tevhid esasına dayanan Hz. İbrâhim’in
dinine tâbi olmak. Zira Hz. İbrâhim’in dini, bütün dinler içinde sıhhati ve
makbûliyeti hususunda ittifak edilen ve İslâm’a en uygun olan bir dindir. Hz. İbrâhim
de peygamberler içinde üstün bir yeri olan ve “Ebu’l-Enbiyâ” diye yâd edilen
bir peygamberdir. Cenâb-ı Hak, onun getirdiği dine uymaya teşvik için, mümeyyiz
bir vasfını öne çıkararak “Allah, İbrâhim’i dost edinmiştir” (Nisâ
4/125) buyurmuştur.

Âyette
geçen اَلْخَل۪يلُ (halîl), dost
demektir. Dosta bu ismin verilmesi, onun sevgisinin kalbin en ücra köşelerine
sızıp yerleşmesi ve doldurmadığı en ufak bir gedik bırakmamasından dolayıdır.
Dolayısıyla halîl, muhabbetinde en ufak bir halel, noksanlık bulunmayan kimse demektir.
İşte İbrâhim (a.s.) yüce Allah’ı çok seven ve Allah aracılığıyla da çok bi hayli beğeni alan
bir peygamber idi. Onun Allah dostu oluşuyla alakalı dikkat çekici misallerden
ikisi şöyledir:

Rivayete
göre Allah Teâlâ, Hazret-i İbrâhim’e
sayılamayacak kadar koyun sürüleri ihsân etmişti. Cebrâil (a.s.) insan
sûretinde gelerek:
“Bu sürüler kimin? Bana sürülerden birini satar
mısın?” diyerek sordu. İbrâhim (a.s.): “Bu sürüler Rabbimindir. Şu anda benim
elimde emânet olarak yer alıyor. Bir kere zikredersen, üçte birini; üç kere
zikredersen hepsini al, götür!” dedi. Cebrâil
(a.s.) üç defâ: سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّنَا وَ رَبُّ الْمَلٰئِكَةِ
وَ الرُّوحِ
(Subbûhun kuddûsun rabbunâ ve rabbu’l-melâiketi ve’r-rûh)
“Bizim Rabbimiz, Rûh’un ve melâike-i kirâmın Rabbi, bütün kusurlardan münezzeh,
cümle noksanlıklerden pâk ve yücedir” diye zikredince Hz. İbrâhim:
“Al
hepsi senin olsun, al götür!” dedi. Hz. Cebrâil:
“Ben insan değil, meleğim, alamam” dedi. İbrâhim (a.s.) da: “Sen meleksen, ben de halîlim; Allah’ın
dostuyum. Verdiğimi geri almak bana
yakışmaz” diyerek karşılık verdi.
Nihâyet Hz. İbrâhim, sürülerinin
hepsini sattı. Mülk alıp vakfetti. (Bursevî, Ruhu’l-Beyân, II, 356-357)

Diğer
bir rivayete göre Hz. İbrâhim, kâfirlerin elebaşılarını misafir etmiş,
kendilerine birtakım armağanler vermiş, onlara ihsanda bulunmuştu. Onun bu
misafirperverliği ve cömertliği karşısında hayran kalan misafirler kendisine
herhangi bir ihtiyacı olup olmadığını sormuşlar, o da: “Rabbime bir defa secde
et­menizi istiyorum” demişti. Bunun üzerine onlar secde ettiler, o da yüce
Allah’a şöylece dua etti: “Allahım! Ben fakat elimden gelen bir işi yaptım.
Allahım sen de sana layık olanı yap.” Yüce Allah, bunun üzerine onlara İslâm’la
şereflenmeyi lütfetti. (Kurtubî, el-Câmi‘, V, 401- 401)

İbrâhim (a.s.), canı, evlâdı ve malı ile ağır bir imtihan
geçirmiş, hepsinde de Rabbine büyük bir teslîmiyet ve muhabbetle râm olmuştur.
Allah’ın halîli, sevgili bir dostu olarak kulluğun zirvesine erişmiştir.

Allah, İbrâhim’i güzel kulluğu ve itaati bundan dolayı dost
edinmiştir. Emirlerine harfiyen uyma­sı vesilesiyle ona büyük bir ikramda
bulunmuştur. Yoksa, -hâşâ- bir ihtiyacı sebebiyle, yahut da bununla mülkünü
artırması veya desteğini alması kastıyla onu dost edinmiş değildir. Zira
göklerde ve yerde bulunan her şey hem mülkiyet hem de yaratma itibariyle
Allah’a ait iken böyle bir şey olması olabilecek değildir.

Unutmamak gerekir ki, Allah’ın sevdiği bir kul olabilmek
ve O’nun dostluğu istikâmetinde mesafe alabilmek için kul hakları hususunda
titiz davranmak; hele yetimler, zayıflar ve çaresiz kadınlar gibi ezilen
kesimlerin hukukuna son derece dikkat etmek lazımdır. Bu nedenle buyruluyor ki:

Nisâ Suresi tefsiri için tıklayınız…

Ayrıca Bakınız.  Tevbe Suresi 55. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nisâ Suresi 125. ayetinin meal karşı karşıya geldirması ve diğer ayetler için tıklayınız…

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın