Mazlumun Ahından Korkun
Mazlumun Ahından Korkun
Bu paylaşımımızda siz kıymetli okurlarımız için Mazlumun Ahından Korkun ile alakalı bilgiler sunmaya çalıştık. Mazlumun Ahından Korkun başlıklı konumuzu dikkatli okumanızı öneririz. Yazımızın detayın Mazlumun Ahından Korkun ile alakalı geniş bir şekilde bilgilere sahip olacaksınız.
Hz. Mevlana (k.s.) insanın iç ve dış dünyasındaki huzuru ve huzursuzluğunu tasvir ediyor.
Hazret-i Mevlana Mesnevi’de buyurur ki:
“Yeryüzünde bir zayıf, bir zavallı emân diyecek, Hakk’tan yardım isteyecek olursa, gökyüzü ordusuna (meleklere) bir gürültü düşer.”(c.1, 1315)
“Ey insan, başkalarından gördüğün eziyetler, kötülükler, senin kendi kötü huyunun onlardan aksetmesidir, görünmesidir.”(c.1, 1318)
MAZLUMUN BEDDUASI TUTAR
Hadîs-i şerîfte, mazlûmun âhından korkulması tavsiye edilmiş, mazlumun bedduâsının bâr-gâhı ulûhiyete vâsıl olmasına hiçbir şeyin engel teşkil edemeyeceği bildirilmiştir. Bu nedenle eziyetden içtinâp etmek lâzım gelir. Buna rağmen mazlum da, mâruz kaldığı eziyet ve kötülüklerin kendi kötü huyunun bir başkasında akis ve tecellisi ile karşı karşıya geldiğını düşünmelidir. Nitekim Mevlânâ, insanın iç ve dış dünyasındaki huzur ve huzursuzluğu diğer beyitlerinde şöyle ifade etmektedir:
“Eğer sana bir diken batmış ise, bil ki o dikeni sen dikmişsindir! Şâyet yumuşak ve latîf kumaşlar içinde isen, o kumaşı da sen dokumuşsundur!”
“Sen, kendi huyunun, tabiatının derinliklerine inseydin, kötülüğün, ahlâksızlığın senden, kendinden olduğunu anlardın.
Eğer sen, Allâh nûru ile baksaydın, kötülük hususunda başkasını ayıplar, başkasının kusurlarını görür de gaflete düşer mi idin?”
Gerçi bir insanın mâruz kalacağı ibtilâlar ve sû-i muâmeleler, her zaman onun vâkî bir hatasının neticesi değildir. Öyle olsaydı, ma’sumiyet sıfatı olan enbiyâ, hiçbir kötü muâmeleye mâruz kalmazdı. Bu ibtilâlar, kimi zaman imtihân âlemi olan dünya yaşamının iktizâsı, kimi zaman da birinin mânevî tekâmülüne yardımcı olmak gayesine mâtuftur.
Lâkin karşılaşılan kötülüklerin bir kısmı da, yukarıda zikredildiği gibi muhâtabın istihkâkı ile yaşandığından böyle hâdiselerde nefsi yoklayıp kendini hesaba çekmek lâzımdır. Bu nedenle konuşmadan evvel ağzımızdan çıkacak lafızlara dikkat etmelidir. Zîrâ maksad, kalplere hançeremizden dökülen dikenler saplamak değil; kalpleri kalbimizin içinde saklamak olmalıdır. Davranışlarımız da kelimelerimizi te’kîd etmeli ve her hâlimizden çevremize güzellikler yansımalıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
Kaynak: https://www.islamveihsan.com/